Ana Sayfa Ara

The Last of Us - arama sonuçları

Aradığını bulamadıysan, yeni bir arama yap

Sniper Ghost Warrior 3’ten 24 Dakikalık Oynanış Videosu

Sniper Ghost Warrior 3 için 24 dakikalık uzun bir oynanış videosu yayımlandı.

Lords of the Fallen‘ın yardımcı geliştiricisi stüdyosu CI Games, Sniper Ghost Warrior serisinin üçüncü oyunu için genişletilmiş bir oynanış videosu paylaştı. Ayrıca seride ilk defa bir oyun –Sniper Ghost Warrior 3“AAA yapım” şeklinde gösteriliyor.

Daha önceden E3 2015‘de de gösterilen bu oynanış videosu, ilk defa herkese açık olarak yayımlanıyor. Oyunun baş tasarımcısı Jess Lebow tarafından kurgulanan video, oyunun dünyasına, drone gibi yeni özelliklere yer veriyor.

CI Games ayrıca bugün serinin satış rakamlarını açıkladı. Buna göre, ilk iki Sniper Ghost Warrior oyunu toplamda 5.5 milyon ünite satış gerçekleştirdi. Bu rakam ile Sniper Ghost Warrior serisi şirketin en çok satış yapan yapımı oldu. İlk Sniper Ghost Warrior oyunu 2010 yılında piyasaya sürülürken, serinin ikici oyunu 2013’de çıkış yaptı.

Eski adıyla Marine yeni adıyla CI Games’in yaratıcı yönetmeni Paul B. Robinson tarafından başlatılan Sniper Ghost Warrior projesinin tasarımcısı Lebow, daha önceden  League of Legends, Far Cry ve Guild Wars gibi yapımlarda da görev almıştı.

Yaklaşan Gamescom 2015 etkinliğinde de oyuna dair yeni görüntüleri bizimle olacak. Gamescom 2015, 5-9 Ağustos tarihlerinde Almanya‘da düzenlenecek.

Son olarak, Sniper Ghost Warrior’ın çıkış tarihi olarak 2016’nın ilk yarısı planlıyor. Platformlar ise Xbox One, PlayStation 4 ve PC.

İşte yayımlanan Sniper Ghost Warrior 3’ten 24 dakikalık oynanış videosu:

Fallout Tarihi ve Dünyası Bölüm 3: Süper Mutantlar

Önceki bölümümüzde, Vault’lardan bahsettik. Bu bölümde ise Vault’ların ortaya çıkardığı büyük bir tehditten bahsedeceğiz. Önceki bölümü okumadıysanız buradan okuyabilirsiniz.

Savaş medeniyeti imha ettiğinde, hayatta kalanlar sevdiklerini, evlerini, dünyevi mallarını kaybetti. Yemek, su ve ilaç ihtiyaçları artık günlük bir aramaya dayandı. Fakat bunun yanında kaybettikleri benliklerini de aradılar. İnsanlar geçmişte kendilerini hep yaptıkları işe, yaşadıkları yere, sahip olduklarına göre tanımlardı. Büyük savaşın getirdiği yıkım sadece binaları yok etmedi, koca kültürler tarih perdesinden silindi. Savaşı takip eden acımasız yıllarda, hayatta kalanlar kendilerini tekrar tanımlamak zorunda kaldı. Varlıklarının nedenini sorguladılar ve insanlıklarının mecazi kaybıyla yüzleştiler. Fakat insanlıkları için daha gerçekçi bir tehdit zaten mevcuttu. Çölün altında sessizce üstünden birisinin tökezlemesi bekliyordu. Birisi tökezledi, savaştan yaklaşık bir yüzyıl sonra, ve bu tehdit insanlığı sonrasında eski savaşların silahlarını ve bombalarını söndürmeye yaklaştı.

Bir DNA sarmalından geçen tek bir nötron kanserli bir tümöre sebep olabilir. Fakat bir hayat boyu, eşi benzeri görülmemiş seviyelerde radyasyona maruz kalmak, öngörülemeyecek sonuçlara yol açacaktır. Bu kusurlu DNA ile yaşayan birkaç nesilden sonra, türler mutasyon geçirmeye başlayacaktır. Bu çorak arazide karşınıza çıkabilecek tuhaf yaratıkları açıklıyor, ama hepsini değil.

Dışarıda farklı bir mutant türü var. İnsan gibiler, ama… Daha büyük. Bazıları Deathclaw’lardan daha tehlikeli, Power Armor’daki bir insandan daha güçlü. Kendilerine Super Mutant diyorlar ve radyasyonla gelişigüzel bir etkileşimin sonucu değiller, daha çok kasıtlı bir genetik müdahalenin sonucu onlar. Savaş öncesi askeri yapılarda bulunan holotapeler gösteriyor ki Amerikan hükümeti buna iyi niyetlerle başlamıştı. Düşman ülkeler, Amerika’ya biyolojik silahlarla saldırmıştı. Bunun sonucunda Yeni Veba ortaya çıktı. Bu sebeple Amerika’nın liderleri kendi savunma virüslerini yarattı. Plan – Orijinalde – Amerikan halkını, düşmanın kullandığı veya kullanabileceği virüslere karşı bağışıklık kazandıracak kadar mutasyona uğratacak bir mikrop yaratmaktı. Bir anlamda bu Zorla Evrim Virüsü(FEV) işe yaradı. Fakat etkileri beklenenden daha şiddetliydi. Hayvan denekler sadece biyolojik silahlara karşı bağışıklı olmamış, aynı zamanda güçlenmiş, zekileşmiş fakat iğrenç bir şekilde deforme olmuştu.

Vault-Tec bu virüsü zalim deneylerinden birinde kullanmak istedi. Virüs insanlara Overseer tarafından, yani bombalar düştüğü andan sonra onları korumakla görevlendirilen adam tarafından verildi. Savaştan kaçmış olan bu insanlar yüzeyde kalanlardan daha büyük acılar çekmişti. Mutasyon aşaması acı doluydu ve virüse maruz kalan çoğu insan korkunç bir şekilde, kendilerine ait olduğunu bile hatırlamadıkları bir bedende ölüyorlardı. Hayatta kalanların bazıları, kalmamış olmayı diliyordu. Çünkü insanlıkları ellerinden alınmıştı. Mutasyondan önce nasıl görünürlerse görünsünler, kocaman, kel, yeşil canavarlara dönüşmüşlerdi. Bu ani kişilik kaybı nerdeyse herkesi sinirlendirebilir. Belki yeterince terapiyle bir insan yeni bedeniyle barışık olabilirdi, fakat bu zavallı yaratıkların çoğu bir yan etkiden muzdaripti: Zihinsel kapasiteyi azaltan bir yan etki. Virüsün zekâyı yükseltme potansiyeline rağmen super mutantların çoğu aptaldı. Hatta bazılarının beyinleri o kadar küçüktü ki çok basit otonomik fonksiyonları bile yerine getiremiyorlardı, nefes almak gibi. Hayatta kalan mutantların fiziksel gücü boyutları gibi müthiş bir şekilde arttı. Kısa olanları bile 3 metre boyundaydı. Çorak arazide bu yaratıklar varlıkları boyunca serpilmeye devam etti.

Fallout - Super Mutant

Gezginler 4,5 metrelik super mutantlarla savaştıklarını söylüyordu zaman zaman. Bazı avanak maceracılar yüzlerce mermiyle bile indiremedikleri super mutantlardan bahsediyordu. Brotherhood of Steel kolcuları bile 6 metrelik devlerle savaştıklarını ve bir mini nuke’dan bile sağ çıktıklarını söylüyorlardı. Onları kontrol altında tutan tek faktör kısır olmaları ve bu sebeple çoğalamamalarıydı. Fakat güce ve öfkeye sahiptiler. İlk super mutantlar yaratıcılarını ele geçirdi ve onları yeni nesil super mutantlara çevirdiler. Yaratıldıkları Vault’ta, zamanla mutanttan başka bir şey kalmamıştı ve insanlık tarafından ihanete uğradıklarını bilecek kadar zekiydiler. İnsanlıkları zorla ellerinden alınmış, mantıkları soyulmuş ve devasa yaratıklara dönüştürülmüşlerdi. Bir Vault’ta tutsak kalmış sinirli bir sürüydüler. Sıkıntı ve öfkenin uygunsuz karışımı sonunda Vault kapılarını kırmalarıyla sonuçlandı. Yüzlerce Super Mutant, çorak bir araziye salındı ve değişmiş fiziksel yapıları onları hayatta kalmaya insanlardan daha elverişli hale getirmişti. Mutantlar çoğalmanın bir yolu olduğunu bilecek kadar kurnazdı. İnsanları kaçırıp onlara virüsü aşıladılar.

Zararsız DNA’lara sahip insanların mutasyona uğradıktan sonra zekalarını koruması daha olağandı. Bu insan dışı sürünün sayıları ve kapasiteleri gittikçe arttı. Üstün bir ırkın yapıtaşlarını oluşturması için hep en temiz DNA’yı aradılar. Böyle organize bir orduya karşı çıkabilecek hiçbir şey yoktu. Öylesine bir kapalı görüşlülük, öylesine bir birlik… Bir zamanlar oldukları kişinin artık bir önemi yoktu. Super mutantlar eski dünyanın ırk kavramıyla bölünmemişlerdi. Dini görüşler yüzünden çekişmeler olmadı. Hepsinin tek inandığı aynı karanlık tanrıydı. Kafalarının içinde onu duyabildiklerini iddia ediyorlardı. Bu karanlık tanrı gerçekten var mıydı? Mutantlar birisi tarafından mı yönlendiriliyordu? Bu usta ırkın bir ustası olabilir miydi? Biri veya bir şey kesinlikle bu birliğin arkasındaydı. Şüphesiz bir dolu deneme ve yanılmadan sonra, bu karanlık tanrı nesillerce kusurlu yaratık yarattı. En sonunda virüsün radyasyona fazla maruz kalmamış insanlarda daha etkili olduğunu keşfetti. Savaş öncesi bilgisayarlara erişim gösterdi ki Amerika’nın her bir tarafında genleri korunmuş, radyasyon bakımından temiz insanlar vardı. Amaçları Vault’ların yerlerini tespit edip içindeki insanları ordularına katmaktı.

Fallout - Super Mutant Master

Nihayetinde nasıl olursa olsun ustalarının kaybıyla, mutant ordusu dağıldı. Ustalarının kaybını en kötü karşılayanlar ordudaki seçkin muhafızlar oldu ve belirsiz bir tehdide dönüştüler. Kendilerine Nightkin diyen yaratıklar bir zamanlar güçleri ve kurnazlıklarıyla türlerinin en iyileriydiler. Savaş öncesi görünmezlik teknolojisine sahiptiler. Uzun bir süre maruz kalınca ortaya çıkardığı etkileri umursamadan bu teknolojiyi ellerine geçen her fırsatta kullandılar. Teknoloji on yıllarca sürekli kullanım yüzünden akıllarını dejenere etti ve derileri karararak, belirgin bir griye dönüştü. Halüsinasyon görmeye, hayali arkadaşlar edinmeye başladılar. Hiç beklenmedik yerlerde aniden ortaya çıkıp, tuhaf hareketler sergileme eğilimleri sebebiyle, tek bir Nightkin, bir grup yeşil derili kardeşinden daha tehlikeli olabilir. Bazı super mutantlar zeki olan nadir kardeşlerini takip edip kendi toplumlarını oluştu. Bazı gezginler dost canlısı, insanları arkadaş ve eşit olarak gören ve hatta onlara yoldaş olan super mutantlardan bahseder. Bu iyiliksever mutantların bazıları hala bir maceraya atılmak için bir arkadaş arıyor olabilirler.

Zaman içinde insanların, ghoulların ve mutantların bir arada yaşadığı topluluklar ortaya çıktı. Farklılıklarına rağmen beraber yaşamak için çok çalışıyorlar. Belki karanlık tanrı haklıydı ve bu toprakların ihtiyacı olan yegâne şey birlikti. Eğer Super Mutantlar tekrar bir ordu kurarsa, bu sefer dünyayı daha zor bir yer olarak bulacaklar. Ustaları düştüğünden beri dünya daha kalabalık bir yer ve insanlık artık daha güçlü. Eski dünyanın kalıntıları için gelenlerle mücadeleye hazır.

Bir sonraki bölümümüzde Brotherhood of Steel‘i işleyeceğiz, takipte kalın!

Sonraki bölüm: Brotherhood of Steel

Fallout Tarihi ve Dünyası yazı dizimizin şu ana kadar yayınlanmış bölümleri:
Bölüm 1: Savaşa Dair
Bölüm 2: Sığınaklar
Bölüm 3: Süper Mutantlar
Bölüm 4: Brotherhood of Steel
Bölüm 5: Brotherhood of Steel 2

En Popüler Karakterler: Geçmişten Günümüze

Pikselli zamanlardan, üç boyutlu günlere…

Oyun dünyası, görsel açıdan son 10-20 yıl içinde çok değişti. 2 boyutlu ve pikselli karakterler, yerlerini 3 boyutlu ve şık karakterlere bıraktı. Eskiler unutuldu, yeni efsaneler aramıza katıldı. Fakat eskilerden günümüze kadar hala efsane olan, hala karşımıza çıkan bazı ikonik karakterlerin varlığını reddedemeyiz. İşte bu efsane karakterlerden 10 tanesini sizin için seçtim ve eski-yeni karşılaştırması yapmak için yazıya döktüm. İyi okumalar!

mario
1) Mario

Oyun serisi: Mario
İlk gözükme: Donkey Kong(1981)
Yaratıcısı: Shigeru Miyamoto
Kuşkusuz oyun dünyasının en eskimez yüzlerinden olan Mario’yu tanımayan birisinin olduğunu düşünmüyorum. Çoğu kişi Mario’nun ilk gözüktüğü oyunun NES için çıkartılan Super Mario Bros.(1985) olduğunu düşünür, fakat aslı böyle değildir. Mario ilk olarak Donkey Kong(1981) oyununda çıkmıştır karşımıza. Donkey Kong bir arcade oyunudur ve ilk platform oyunlarından birisidir. Amaç, merdivenlerden yukarı doğru tırmanmak ve en yukarıya tırmanıp Pauline adındaki kızı kurtarmaktır.
Genel olarak Mario’ya dönersek, içinde Mario’nun bulunduğu 200’den fazla oyun bulunmaktadır. 8-bit karakterimiz, 3 boyutlu bir hal almıştır, fakat hala değişmediği ortada. Bıyıklar, şapka… Platform oyunundan yarış oyunlarına(Mario Kart serisi), bulmaca oyunlarından(Dr. Mario serisi) RPG oyunlarına(Paper Mario) kadar bir sürü alanda kendini göstermiştir Mario.
İlk zamanlarda prensesi kurtarmak için yola çıkan sıradan(mı?) bir tesisatçı iken Mario, zaman ile çok büyük bir kahraman haline gelmiştir. Galaksilere yola çıktı, farklı evrenlere yol aldı… Fakat asla Prenses Peach’i de unutmadı. Kardeşi Luigi ile olan bağlarından bahsetmesek de olmaz tabii, ikisini ayrı düşünemeyiz ya.
Mario Nintendo’nun oyun dünyasına kattığı belki en büyük karakterdir. Kendine özel bir sitesi bile bulunmaktadır. Buradan ulaşabilirsiniz.

link

2) Link

Oyun serisi: The Legend of Zelda
İlk gözükme: The Legend of Zelda(1986)
Yaratıcısı: Shigeru Miyamoto
İşte Nintendo’nun ortaya çıkardığı ikinci en popüler, en ikonik karakter: Link! The Legend of Zelda serisinin oyunlarının ana karakteridir Link.(Dikkat, Zelda değil! Zelda prensesin adı!) Tanrıçalar tarafından Dünyayı kurtarmak için seçilen kahramandır Link. Her oyunda farklı yaşta, farklı kişilikte, farklı görünüşte olsa da Link’in değişmeyen bazı özellikleri vardır. Bunlardan kuşkusuz en önemlisi yeşil kıyafetleridir.
Öncelikle belirtmem gerekir ki, birden fazla Link vardır. Her Link “Kahraman’ın Ruhu”na sahiptir, ve bazı Linklerin kan bağı bile vardır. Genellemek gerekirse, hemen her oyunda Link yetim olarak tarif edilir. Irkı Hylian’dır. Hylian ise ırklardan birisidir The Legend of Zelda serisinde, Prenses Zelda’nın ırkı da Hylian’dır. Genellikle kılıç kullanır Link, oyunlar değiştikçe bomba, ok da kullanır.
Mario gibi Link de ilk çıktığı zamandan bu yana kadar oldukça değişim geçirmiştir görsel olarak. O da The Legend of Zelda(1986)’da iki boyutlu, 8-bit bir karakter iken, yeni oyunlarda(Super Smash Bros., Skyward Sword vs.) 3 boyutlu bir delikanlı olmuştur kendisi.
Link’in yaptıklarından bahsedebilirdim, fakat bu çok ama çok derin bir konu. Serinin çok sayıda oyunu var, belki ileride bir incelemede size her oyundaki Link’i tanıtabilirim, fakat şimdilik Link hakkında bu kadar bilgi yeterli sanırım.

mega man

3) Mega Man

Oyun serisi: Mega Man
İlk gözükme: Mega Man(1987)
Yaratıcısı: Akira Kitamura – Keiji Inafune
Mega Man veya Japonya’daki adıyla Rockman(Ki bu isim de Rock ‘n Roll’dan gelir.) Capcom’un en ünlü oyun karakteridir. 7 Mega Man serisi bulunmakta(Mega Man, Mega Man X, Mega Man Zero, Mega Man ZX, Mega Man Legends, Mega Man Battle Network, Mega Man Star Force), fakat bizim incelediğimiz karakter orijinal seriye, yani Mega Man serisine ait. Mega Man’i belki çizgi filmlerinden tanıyorsunuz, belki oyunlardan, ama biz oyundaki Mega Man’e değineceğiz.
Mavi kahramanımız Dr. Light(Japonya’da Dr. Right) tarafından Dr. Wily adındaki çılgın profesörü yok etmek için yaratılmıştı. İlk oyundan son oyuna kadar Dr. Wily’nin emri altındaki robotları yener, onların gücünü alır ve Dr. Wily’i alt ederdi en sonunda. Mega Man kişiliğini yaratıcısı Dr. Light’tan alır, zaten Dr. Light da Mega Man’i kendi oğlu gibi olsun istemiştir. Diğer robotlardan farklı olarak Mega Man’in hisleri de vardır.
Cesurdur kahramanımız, Dr. Wily’e doğru yola çıkarken hiç geri adım atmaz.Hem insanların hem de robotların barışı için savaşmaya devam edeceğim!” der, “Sadece makineleri insanlara ters düşüren insanlarla savaşmak zorunda kaldığımda savaşırım! İnsanlar ve robotlar bence barış içinde yaşayabilir!” der. Barışçıdır, sevgi doludur. Sevilmemesi imkansız böyle bir karakterin.
İşte bakın ufak, 8-bit Mega Man’imiz büyüdüğünde, 3 boyutlu olduğunda nasıl bir hal aldı. Oyunlar ilerledikçe kişiliği değişti, ilerledikçe daha derinlik kazandı karakteri. Mega Man serisinin en efsanevi karakteridir kesinlikle, tabii başka oyunlarda da gözüktü. Mega Man’s Soccer’da top koşturur kendisi, Mega Man: Battle & Chase’de ise yarışçıdır. Dolu dolu bir karakterdir.

lara croft

4) Lara Croft

Oyun serisi: Tomb Raider
İlk gözükme: Tomb Raider(1996)
Yaratıcısı: Toby Gard
Sıradaki efsane karakterimiz ise bir bayan, Lara Croft. Filmleri de meşhurdur kendisinin. Her neyse, 1968 doğumludur, İngiliz’dir ve profesyonel bir arkeologdur. Güzeldir ve bir o kadar da zekidir. Dünyanın çeşitli yerlerinde maceralar yaşar, mezarlıklara girer, antik yerlerde dolaşır. Saçları kahverengi, gözleri kahverengi… Her neyse, görünüşünden bu kadar bahsettiğimiz yeter. Farklı şeylerden bahsedelim.
Orijinal hikayesine gelelim. Lord Henshingly Croft’un kızıdır, aristokrat olarak yetiştirilmiştir. 21 yaşında uçak kazası geçirmiştir ve uçak düştükten sonra iki hafta boyunca Himalayalarda kalmak zorunda kalmıştır. Bu geçirdiği iki hafta eski hayatını düşünmesini sağlamıştır ve hayatının devamında ne yapacağına böylece karar vermiştir.
İlk oyundaki halimize bakalım karakterimizin, PSX zamanında bu şekildeydi. Sağdaki oyun ise serinin baştan başlatılmış halinden. Hala güzel, hala alımlı. Fakat bunca geçen zaman, karakterimizin hikayesini değiştirdi. Yeni oyunlarda Croft’un hikayesi biraz daha farklı, bu versiyonda Lara genç yaşlarında ailesiyle arkeoloji hakkında tecrübe yaşadığı gezilere çıkıyordu, ama bu gezilerden birisinde ailesi kayboluyordu ve öldükleri düşünülüyordu. Lara’ya çok büyük miras kalıyordu. Cambridge’da okuma fırsatı varken Londra’daki bir üniversitede okuyordu kahramanımız.
Oyun dünyasındaki belki en önemli kadın karakter olan Lara Croft’un son oyunu olan Tomb Raider(2013) çok beğenilmişti. Aynı serinin yeni oyunu olan Rise of the Tomb Raider ise 10 Kasım 2015’te Xbox One ve Xbox 360’da.

ryu

5) Ryu

Oyun serisi: Street Fighter
İlk gözükme: Street Fighter(1987)
Yaratıcısı: Manabu Takemura
Hadouken!(Veya çoğunluğun bildiği üzere aduket) Ryu, Street Fighter serisinin en önemli karakteri ve dövüş oyunlarının da yüzü. Çeşitli oyunlarda, çeşitli konsollarda yüz göstermiştir Ryu ve hepimiz de kendisini en yakın arkadaşı olan Ken Masters ile birlikte tanırız. Haydi biraz Ryu’dan bahsedelim.
Ryu sessizdir, sakindir ve bir o kadar da ciddidir. Dünyayı dövüş sanatı konusundaki uzmanlığını geliştirmek için gezer ve sürekli çalışır, çalışır, çalışır. Hırslıdır ve amacına odaklanmış durumdadır. Onu durdurabilecek tek şey bile yoktur. Fakat Ryu’nun kötü bir tarafı da vardır. Kendini geliştirmek ve kazanmak için her şeyi yapar. Bu da içindeki “Satsui no Hado”yu besler. O ne diye soracak olursanız, Ryu’nun içindeki karanlık bir güçtür. Bu da Evil Ryu’yu ortaya çıkarır.
Çok da değişmedi aslında kahramanımız. Görünüş olarak da, kişilik olarak da kendini korumayı başardı yıllar boyunca. Değiştirmedi kendisini, eski Ryu olarak kaldı hep bizim için. Shoryuken’i var tabii ki bir de, onu da unutmamak lazım.

sonic

6) Sonic the Hedgehog

Oyun serisi: Sonic the Hedgehog
İlk gözükme: Rad Mobile(1991)
Yaratıcısı: Yuji Naka, Naoto Ohshima
Sonic deyince aklınıza ilk ne geliyor? Hız! En hızlı kirpi olur kendisi. İlk olarak Rad Mobile(1991)’da cameo olarak gözükmüştür, kendi oyununa ise yine 1991’de kavuşmuştur. SEGA’nın en popüler karakterlerindendir arkadaşlarıyla birlikte. Çizgi filmleri de vardır, filmleri de, popüler bir karakterdir.
23 Haziran’da Christmas Island’da doğmuştur kendisi. Doğuştan gelen bir yeteneği vardır tabii ki… Çok hızlı koşmak. Maceracı ruhu onu evinden ayırmıştır, tüm dünyayı macera yaşamak için gezer durur. Dr. Eggman(Sonic serisinin ana kötü kahramanı) ile tanışır Sonic ve onu düşmanı ilan eder. Sayısız defa karşılaşırlar ve Sonic sayısız defa Eggman’i alt eder. Her seferinde onun planlarını suya düşürmeyi başarır.
Sonic & Sega All-Stars Racing gibi oyunlarda ise altına araba alır yarışır diğerleriyle, sanki yeterince hızlı değilmiş gibi. Sonic at the Olympic Winter Games oyununda ise kaykayını alır, kış sporu yapar. Çok yönlü bir karakterdir Sonic de. Arkadaşlarına(Tails, Amy vs.) bağlıdır, iyimser ve bir o kadar da sevimlidir.
Belki de en az değişen karakterdir kendisi. İlk oyunundan bu yana, hep koşar durur, altın halkaları toplar, kahramanlık yapar. Çizgi filmlerinde de aynıdır, oyunlarında da. Oyun dünyasının kuşkusuz en önemli yüzlerindendir.

donkey kong

7) Donkey Kong

Oyun serisi: Donkey Kong, Mario
İlk gözükme: Donkey Kong(1981)
Yaratıcısı: Shigeru Miyamoto
Miyamoto’nun kazandırdığı en önemli oyun karakterlerinden bir tanesi daha, goril Donkey Kong. Aman karıştırılmasın, Donkey Kong oyunundaki Donkey Kong ismine rağmen bu karakter değildir. Donkey Kong’un atalarından olan Cranky Kong’dur, Cranky ise Mario’nun onu defalarca kez yenmesi sonucunda emekli olmuştur. Fakat ikisi de aynı ismi taşırlar.
Bu karakterimiz ise iyi kalplidir, sevecendir. Diddy Kong adındaki yeğeniyle de bilinir. Adasını ne olursa olsun korur, zarar gelmesine izin vermez. Bongo çalar, bu konuda da oldukça iyidir. Çeşitli oyunlarda boy gösterir, bazı oyunlarda golf oynar, bazılarında tenis, bazılarında basketbol. Mario Kart serisinde ise yarışçılardan birisidir.
Ormanın kralı Donkey Kong da zaman içinde görsel olarak oldukça değişti. Nintendo’nun gözde kahramanlarından birisi haline geldi.

pikachu

8) Pikachu

Oyun serisi: Pokémon
İlk gözükme: Pokémon Red ve Pokémon Blue(1996)
Yaratıcısı: Ken Sugimori
Eminim ki Pikachu’yu küçükken izlediğimiz Pokémon serisinden tanıyoruz. Fakat Pikachu ilk olarak karşımıza Gameboy oyunu olan Pokémon Red ve Pokémon Blue’da çıktı. Kendisini oyunda bulabiliyor, yakalayabiliyorduk. Kuşkusuz en sevilen, en gözde, en ikonik Pokémondur kendisi. Pokémon deyince insanın aklına da genel olarak Pikachu gelir, bu da çok doğal.
Pichu’dan evrimleşir, Şimşek Taşı verilirse de Raichu’ya evrimleşir. Televizyon serisi çok sevilince, Pokémon Yellow(1998) adında bir oyun çıkmıştır, bunda ise başlangıç Pokémonu Pikachu’dur. Pikachu hep arkanızda dolaşır ve mutlu olup üzülebilir. Takımınızdan çıkaramazsınız, yerini dolduramazsınız.
Pokémonun TV serisinin de oyunlarının da yüzüdür Pikachu. Küçük sarı kemirgeni sevmemek de mümkün değil zaten. Pikachu temalı araba da vardır uçak da. Super Smash Bros. serisinde ise oynanılabilir bir karakter olarak yer alır.

Görünüş olarak pek de değiştiği söylenemez kahramanımızın, sadece biraz zayıfladığını gözlemleyebiliyoruz. Yüzüne biraz renk gelince de daha da tatlı olmuş. Karakterine değinmeye gerek bile yok, ne yazık ki bir karaktere sahip değil. Yanlış anlamayın sayısız Pikachu var yahu.

samus aran

9) Samus Aran

Oyun serisi: Metroid
İlk gözükme: Metroid(1986)
Yaratıcısı: Makoto Kano
İşte bir diğer popüler kadın karakter, Samus Aran. Takma adı da Sammy’dir kendisinin. İlk oyununda kadın olduğu bilinmiyordu bile, 1986’daki Metroid oyunun son sahnesinde kadın olduğu gözüküyordu. Oynayanlar ise oldukça şaşırmıştı bu duruma.
Zırhı ile bilinir karakterimiz, zırhı olmadan da düşünülemez. Enerji silahları vardır ve kelle avcısıdır. Eski askerdir aynı zamanda. Metroid adındaki organizmalara karşı savaş verir. Metroid serisinin tüm oyunlarında yer almıştır. Super Smash Bros. gibi oyunlarda da oynanabilir karakter olarak yer almıştır.

Çoğu kişi tarafından en baskın kadın oyun karakteri olarak görülen Samus Aran da, zaman içersinde değişim göstermiştir. Zırhı pek değişmese de görünüşü oldukça değişmiştir. İlk oyunlardan bu yana derin karakter değişiklikleri de geçirmiştir, fakat genel olarak oyunlarda Samus’un kişiliğinden bahsedilmez, bu oyuncunun hayal gücüne bırakılır.

solid snake

10) Solid Snake

Oyun serisi: Metal Gear
İlk gözükme: Metal Gear(1987)
Yaratıcısı: Hideo Kojima
Son karakter olarak da Solid Snake’e yer verdik. Eski yeşil berelilerdendir. Konami’nin muhtemelen en önemli karakteridir kendisi.
180 IQ’su olan ve altı dili akıcı olarak konuşabilen karakterimiz, hayatının çok büyük kısmını savaş alanında geçirmiştir. Gazidir, ve görevleri sırasında duygularını en derinlerine atar. Yalnız olarak takılır genelde, kimseden emir de almaz. Yalnız kurttur. Zamanında ait olduğu ülkeyi veya orduyu da özlemez veya aramaz. Fakat tüm bu özellikler bir yana, insancıl tarafları da vardır. Flört etmeyi de bilir, fedakarlık etmeyi de.
Belki oyun dünyasının en havalı karakterlerinden olan Solid Snake, ilk oyunlarında düzgün bir surata bile sahip değildir. Fakat zaman içerisinde karakterinin derinliklerine inildiği gibi görünüşü de değişmiştir. Havalı bir adam olmuştur kendisi, özenilecek bir adam olmuştur.
Tabii ki daha bir sürü efsanevi karakterimiz var, buraya yazmadığım sayısız kahraman var. Fakat şimdilik bu kadar. Belki ileride devam eder, diğer karakterlere de değinirim.

Steam Yaz İndirimlerinin İstatistikleri Ortaya Çıktı

Bakalım hangi oyun en çok parayı kırmış?

SteamSpy adında bir web sitesi, profili açık olan oyuncuların hesaplarındaki oyunların istatistiklerini tutarak gerçeğe olabildiğince yakın bir istatistik çıkartıyor. Yaz indirimlerinin sona ermesi ile birlikte ortaya çıkan rakamlar ise şu şekilde;

En Çok Satan Oyun:

1. Counter Strike: Global Offensive – 826.185
2. ARK: Survival Evolved – 419.974
3. Castle Crashers – 408.148
4. Left 4 Dead 2 – 348.794
5. The Witcher 2 – 305.895
6. How to Survive – 301.934
7. Payday 2 – 279.575
8. Fallout: New Vegas – 253.365
9. Dishonored – 247.467
10. Metro: Last Light Redux – 241.936

En Çok Gelir Elde Eden Oyun:

1. ARK: Survival Evolved – 10.453.153 $
2. Counter Strike: Global Offensive – 6.188.126 $
3. The Witcher 3 – 5.071.119 $
4. Borderlands: The Pre-Sequel – 2.702.206 $
5. Cities: Skylines – 2.646.076 $
6. Dark Souls II: Scholar of the First Sin – 2.162.360 $
7. Wolfenstein: The New Order – 1.950.529 $
8. Elite: Dangerous – 1.916.079 $
9. Killing Floor 2 – 1.644.107 $
10. Homeworld Remastered Collection – 1.571.133 $

Bu satışlardan %30 pay alan Valve‘in keyfi yerinde olsa gerek. 40 kişi gibi küçük bir ekiple yapılan ARK: Survival Evolved‘un kazandığı para ise yapımcıların başarısının büyük bir göstergesi. Optimizasyon sorunlarını çözdükleri takdirde oyunun çok daha büyük yerlere geleceğine inanıyorum.

E3 2015 Yayın Akışı: Sony

Muhteşem Duyurularıyla Sony E3 2015’in Yıldızı Oldu!

05:24 – Vee konferansın finali Uncharted 4 oynanış videosu ile yapıldı. Oyun özellikle bölüm tasarımıyla izleyenleri oldukça etkiledi.

05:18 – Starwars Battlefront için oynanış videosu gösterildi.

05:15 – Disney Infinity için Star Wars temalı iki yeni set duyuruldu.

05:02 – Sony ve Activision ortaklığıyla hazırlanan Call of Duty: Black Ops 3‘ün oynanış videosu yayınlandı.

04:57 – Morpheus ve sanal gerçeklik üzerine bir sunum yapıldı.

04:54 – Batman Arkham Knight için ps4’e özel içerik sunumu yapıldı.

04:50 – Büyük bir bomba daha! Efsanevi Shenmue serisine uzun yıllar sonra bir devam oyunu, Shenmue 3 geliyor!
Proje şu an kickstarter’da büyük bir hızla bağış topluyor: https://www.kickstarter.com/projects/ysnet/shenmue-3

04:46 – BÜYÜK BOMBA! Hayranların yıllardır istediği Final Fantasy 7 Remake (yeniden yapım) duyuruldu!

04:44 – Ps4 ve PS Vita için World of Final Fantasy duyuruldu.

04:42 – Assassin’s Creed Syndicate için bir karakter ve ona özel silahın tanıtım videosu gösterildi.

04:39 – Destiny için yeni eklenti paketi duyuruldu.

04:37 – Firewatch adında bir oyun duyuruldu.

04:33 – Little Big Planet ve Tearaway’in yapımcılarından Dreams adında rüya temalı yeni bir oyun duyuruldu.

04:27 – No Man’s Sky için oynanış videosu gösterildi.

04:24 – Street Fighter 5 için iki yeni karakter duyuruldu: Cammy ve Birdy

04:20 – Yeni Hitman oyunu duyuruldu.

04:15 – Killzone’un yapımcılarından yeni bir oyun duyuruldu: Horizon Zero Dawn
<

04:05 – Konferans oldukça ateşli bir açılış yaptı! Uzun süredir yapım aşamasında olan ve hakkında bir süredir haber alamadığımız bir proje olan the Last Guardian için oynanış videosu gösterildi.
the-last-guardian

Bloodstained’in Kickstarter Kampanyası Bitti!

Oyun hedeflediği rakama ulaştı!

Ünlü Castlevania serisinin yapımcısı Koji Igarashi’nin başında bulunduğu bir ekip tarafından geliştirilen Bloodstained Kickstarter kampanyasında başarıya ulaştı. Oyun hedeflediği miktara ulaştı ve toplamda 5,545,991$ bütçe toplandı.

2D bir aksiyon-platform oyunu olarak tasarlanan ve tam adı Bloodstained: Ritual of the Night olan oyunun 2017 yılında PC, Mac, Linux, Xbox One, PS4, Wii U ve PS Vita için çıkması bekleniyor.

Aşağıdaki görselden oyunun hedeflediği miktarlar aşamalarla görülebilir.

Steam Yaz İndirimleri Başladı!

Sızdırılan Steam Yaz İndirimleri tarihi doğru çıktı ve indirimler bugün başladı.

Rus sosyal paylaşım platformunda ortaya çıkan Steam Yaz İndirimleri tarihi, sızdırıldığı gibi 11 Haziran’da başladı. 11-21 Haziran arası olarak ortaya çıkan indirim döneminin ilk günü başladı.

İlk gün olmasına karşın GTA serisinden Metro Redux serisine, XCOM serisinden Sniper Elite serisine kadar birçok oyunda indirim var. Ayrıca önümüzde 10 gün gibi uzun bir indirim dönemi mevcut. 24 saatte bir yenilenen indirim sayfasını her gün kontrol etmeniz, yararınıza olacaktır.

İşte Steam Yaz İndirimleri’nde ilk gün:

  • Don’t Starve – %75 indirim – 6 TL
  • Darkest Dungeon – %25 inidirim – 23,25 TL (Erken Erişim)
  • The Binding of Isaac: Rebirth – %50 indirim – 12 TL
  • Next Car Game: Wreckfest – %50 indirim – 24,50 TL (Erken Erişim)
  • Homeworld Remastered Collection – %60 indirim – 22 TL
  • Tales from the Borderlands – %50 indirim – 19,50 TL
  • XCOM serisi (XCOM: Enemy Unknown + The Bureau: XCOM Declassified) – %83 indirim – 12,75 TL
  • The Bureau: XCOM Declassified – %80 indirim – 6,20 TL
  • XCOM: Enemy Unknown – %75 indirim – 12,25 TL
  • XCOM: Enemy Unknown Complete Pack – %80 indirim – 15 TL
  • Hotline Miami 2: Wrong Number – %33 indirim – 16,08 TL
  • X-Plane 10 Global – 64 Bit – %50 indirim – 44,50 TL
  • Farming Simulator 15 – %33 indirim – 46,90 TL
  • Metro 2033 Redux – %75 indirim – 9,75 TL
  • Metro: Last Light Redux – %75 indirim – 9,75 TL
  • Metro Redux Bundle (Metro 2033 Redux + Metro: Last Light Redux) – %80 indirim – 15 TL
  • Valkyria Chronicles – %75 indirim – 12,50 TL
  • Sniper Elite 3 – %70 indirim – 22,50 TL
  • Sniper Elite V2 – %75 indirim – 12,25 TL
  • Sniper Elite – %66 indirim – 6,12 TL
  • Zombie Army Trilogy – %25 indirim – 48,75 TL
  • Outlast – %80 indirim – 6,20 TL

İlk gün indirimlerinden sadece bazıları yukarıdakiler. Daha fazla için Steam‘i ziyaret edebilirsiniz.

Oyun Dünyasındaki En Seksi Kadın Karakterler

Popüler oyunlardan en seksi kadın karakterler bu listede!

İşte oyun dünyasındaki en seksi kadın karakterler:

Rayne (BloodRayne serisi)

Oyun Dünyasındaki En Seksi Kadın KarakterlerRayne, diğer bir adıyla Agent BloodRayne, BloodRayne serisinin kurgusal karakteri. Majesco Entertainment tarafından geliştirilen oyun serisinin itibari kahramanı olan Rayne, serinin her iki oyununun yanı sıra, filmde ve çizgi roman serisinde de kendine y
er buluyor. Oyunda, İngilizce olarak Laura Baile tarafından seslendirilen karakter, BloodRayne: Betrayal’da Jessie Seely tarafından, Japonca olarak ise Romi Park tarafından seslendirildi. İlk filmde Kristanna Loken tarafından, ikinci filmde ise Natassia Malthe tarafından canlandırıldı.

 

Oyun Dünyasındaki En Seksi Kadın Karakterler

Jill Valentine (Resident Evil Serisi)

Jill Valentine, Capcom tarafından geliştirilen korku oyunu Resident Evil serisinin (Japonya’da Biohazard adıyla) kurgusal karakteri. İlk olarak serinin ilk oyunu olan Resident Evil’a 1996’da eklenen Valentine, ABD özel polis birimi STARS üyesidir ve  Resident Evil 3: Nemesis, Resident Evil: The Umbrella Chronicles, Resident Evil 5 ve Resident Evil: Revelations olmak üzere serinin birçok oyununda yer aldı.

 

 

Sophitia Alexandra (SoulCalibur Serisi)Oyun Dünyasındaki En Seksi Kadın Karakterler

Sophitia Alexandra, daha çok bilinen adıyla Sophitia, Soul serisinin kurgusal karakteri. Namco’nun Project Soul birimi tarafından geliştirilen karakter, oyun serisinin ilk oyunu Soul Edge’de ve devam oyununda yer alıyor.

 

 

Alyx Vance (Half Life 2)

Alyx VanceValve firmasının geliştirdiği Half-Life 2 ve devamında gelen Half-Life 2: Episode One ile 2007 Oyun Dünyasındaki En Seksi Kadın Karakterlersenesinin üçüncü çeyreğinde çıkan Half-Life 2: Episode Two oyunlarında yer alan hayali bir oyun kahramanıdır. İlk oyunda karşılaşılan Dr. Eli Vance‘in kızıdır. Oyunun bir kısmında ve Half-Life 2: Episode One’ın tamamında oyuncuya yardım eder. Alyx yirmili yaşlarının ortalarında, Combine denen bir yaratık ırkının saldırısına direnen birisi olarak oyunda geçer. Alyx Vance karakterinin görüntü ve sesi için Merle Dandridge isimli bir sinema oyuncusu ve şarkıcı kullanılmaktadır.

 

Tifa Lockhart (Final Fantasy VII)oyun-dunyasindaki-en-seksi-kadin-karakterler-tifa

Tifa Lockhart, Square Enix’in RPG oyunu Final Fantasy VII’de yer alan oyunun hayali kahramanlarından biri. Tetsuya Nomura tarafından tasarlanan ve geliştirilen karakter, Ehrgeiz isimli dövüş oyununda da yer alıyor. Ayrıca Final Fantasy VII’nin devam filmi CGI filminde ve diğer birçok yapımda da kendisine yer buluyor.

 

 

Samus Aran (Metroid Serisi)oyun-dunyasindaki-en-seksi-kadin-karakterler-samus

Samus Aran, Nintendo platformunun oyun serisi olan bilim kurgu, aksiyon-macera oyunu Metroid’in hayali kahramanıdır. 1986 yılında piyasaya sürülen Metroid isimli oyunda kendine yer edinmiştir.

 

 

Joanna Dark (Perfect Dark Serisi)oyun-dunyasindaki-en-seksi-kadin-karakterler-joannadark

Joanna Dark, Rare tarafından geliştirilen Perfect Dark isimli kurgusal evrenin hayali kahramanıdır. Joanna Dark, ilk olarak Nintendo 64’ün birinci şahıs nişancı oyunu Perfect Dark’ta ortaya çıktı ve tüm seride oynanabilir karakter olarak yer aldı. Oyunların dışında, Perfect Dark romanında ve çizgi romanında da hayat buldu.

 

 

Morrigan Aensland (Dark Stalkers Serisi)Oyun Dünyasındaki En Seksi Kadın Karakterler

Morrigan Aensland, Capcom tarafından geliştirilmiş olan  Darkstalkers dövüş oyunu serisinin karakteridir. Morrigan, 1994 yılındaki  Darkstalkers: The Night Warriors’da ortaya çıktı ve daha sonra serinin her oyununda yer aldı. Ayrıca Darkstalkers serinin dışında bazı çizgi roman ve filmlerde de kendine yer edindi.

 

Lara Croft (Tomb Raider Serisi)Oyun Dünyasındaki En Seksi Kadın Karakterler

Oyunun baş kahramanı Lara yaklaşık 10 yaşlarındayken Nepal‘de gerçekleşen uçak kazasında annesini kaybetmiş, kendi mucize eseri kurtulmuştur. Yaptığı keşiflerle anne ve babasının ölümlerini araştırmak ve onların izinden gitmek istemektedir. Annesi Amelia Croft, babası Abbington Malikanesi lordu Richard Croft‘tur. Lara’nın eğitmeni, babasının çok yakın bir arkadaşı olan Werner Von Croy‘dur. The Last Revelation‘da Lara Mısır’da bir enkazın altında kalır; Werner Von Croy onu ne kadar kurtarmak istese de yapamaz. Anılar’da Lara, Werner Von Croy ile tekrar karşılaşır, The Angel of Darkness‘ta Werner Von Croy öldürülür.

Fallout 4’ün Çıkış Tarihi Birçok Perakendeci Tarafından Listelendi

Perakendecilere göre, Fallout 4’ün çıkış tarihi muhtemelen 2015 senesi.

Birçok perakendeci, Bethesda’nın uzun süredir beklenen ve sonunda resmen duyurulan post-apokaliptik RPG oyunu Fallout 4’ün çıkış tarihi olarak 2015’i gösteriyor. Ayrıca oyunun yayımcısı Bethesda Softworks tarafından herhangi bir çıkış tarihi veya çıkış aralığı belirtilmemesi de bu beklentiyi güçlendiriyor.

Bethesda’nın kendi online mağazasında Fallout 4’ün çıkış tarihi ise “TBA 2015” iken “TBA” yani “duyurulacak” şeklinde değiştirildi.

Amazon ve GameStop tarafından ise 31 Aralık olarak listelenen oyunun  çıkış tarihi olarak 2015 işaret ediliyor.

Diğer bir listeleme ise Avustralya’lı perakendeci  EB Games’den geldi. NeoGAF üzerinden bir üyenin paylaştığı fotoğrafta, EB Games’in Fallout 4’ün çıkış tarihi olarak 2015’i gösterdiği belli oldu.

Bethesda, The Elder Scrolls V: Skyrim ve Fallout 3’ü duyurmasının üstünden bir yıl gibi bir süre geçtikten sonra bu oyunları piyasaya sürmüştü. Bununla birlikte, en son çıkış yapan Fallout oyunu Fallout New Vegas, duyurulmasından 7 ay sonra çıkış yapmıştı.

Bethesda’nın diğer projeleri olan Doom ve Battlecry için de henüz bir çıkış tarihi açıklanmadı. Doom’un E3 2015’de tam olarak duyurulması bekleniyor. Battlecry ise çoklu oyuncu, ücretsiz bir nişancı oyunu.

Fallout 4, Bethesda tarafından bir gerisayım ile dün (3 Haziran Çarşamba) Xbox One, PlayStation 4 ve PC platformları için duyurulmuş, ayrıca oyuna ait ilk fragman da yayımlanmıştı.

Yeni Korku Oyunu Perception Kickstarter’da

Oyunu Bill Gardner ve ekibi geliştiriyor.

Irrational Games’in eski tasarımcısı Bill Gardner’ın The Deep End Games isimli yeni stüdyosuyla beraber geliştirdiği korku oyunu Perception Kickstarter’da.

Perception’ın hikayesi ve oynanışı ise oldukça ilginç gözüküyor. Oyundaki karakterimizin adı Cassie ve kendisi görme engelli. İnanılmaz güçlü bir duyma yetisiyle beraber çok iyi sezgileri var. Rüyasında hep aynı malikaneyi görüyor ve uzun araştırmaları sonucunda malikanenin nerede olduğunu bulup rüyalarının kaynağını görmek amacıyla oraya gidiyor ve hikayemiz ilerliyor. Malikanedeki bir ‘varlık’ yıllar boyu orada yaşayanların hayatlarını zindana çevirmiş ve şimdiki hedefi Cassey!

Son yıllarda moda olduğu üzere Perception’da da karakterimizin üzerinde herhangi bir silah bulunmuyor. Elinde yalnızca telefonu, bastonu ve sezgileri bulunan Cassey’le malikanenin gizemini çözmeye çalışacağız. Oyunun oynanış kısmına getirdiği en büyük değişiklik ise ‘echolocation’ denilen özellik. Oyunda duyduğumuz seslere göre Cassey’nin baktığı bölgede birtakım ‘görüntüler’ oluşacak. Bu görüntülerin görüş alanı tabi ki oldukça düşük olacak ve bu şekilde yolumuzu bulmaya çalışacağız gibi görünüyor. ‘Varlık’ bizi fark ettiği anda tek yapabileceğimiz ise kaçmak ve saklanmak olacak. Varlığın dikkatini dağıtmak için de etraftaki nesneleri yararımıza kullanabileceğiz.

Cassie telefonunu ise etrafta bulduğu ‘delilleri’ incelemek için kullanacak. Bu sayede malikanenin gizli kalmış hikayesi adım adım ortaya çıkmış olacak ve bu süreçte zamanda yolculuk yapıp malikanenin ilk inşa edildiği yıllara kadar gidebileceğiz.

Oyunu geliştiren ekip içinde daha önce BioShock ve System Shock serisinin yanı sıra Dead Space gibi klostrofobik bir korku oyununda da emeği geçen isimler yer alıyor. Değişik oynanış mekanikleri ile Perception Kickstarter’da hedeflediği miktara ulaştığı taktirde başarılı bir korku oyunu olarak karşımıza çıkabilir.

SAN ANDREAS FAYI – 29 Mayıs’ta Sinemalarda!

29 Mayıs’ta 3D, 2D, Türkçe Dublaj ve Türkçe Altyazılı Seçenekleriyle Sinemalarda.

 

Kötü şöhretli San Andreas Fayı harekete geçip California’da 9 üzeri şiddette bir depremi tetikleyince, bir arama kurtarma helikopteri pilotu (Dwayne Johnson) ve ayrı yaşadığı eşi (Carla Gugino) tek kızlarını kurtarmak için beraberce Los Angeles’tan San Francisco’ya doğru yola çıkarlar.

Fakat kuzeye doğru yaptıkları bu tehlikelerle dolu yolculuk yalnızca bir başlangıçtır.  Ve en kötüsünün bittiğini sandıklarında…aslında her şey yeni başlıyordur.

Aksiyon Gerilim “San Andreas Fayı” oyuncu Dwayne Johnson’ı yönetmen Brad Peyton ve yapımcı Beau Flynn’i yeniden bir araya getiriyor. Üçlü daha önce dünya çapında hit olmuş “Journey 2: The Mysterious Island”da da beraber çalışmışlardı.

Filmde rol alan diğer oyuncular şöyle: Carla Gugino, Alexandra Daddario, Ioan Gruffudd, Archie Panjabi, Hugo Johnstone-Burt, Art Parkinson ve Oscar adayı Paul Giamatti (“Cinderella Man”).

Filmin senaryosu Carlton Cuse’un, hikayesi ise Andre Fabrizio ve Jeremy Passmore’un imzasını taşıyor. Richard Brener, Samuel J. Brown, Michael Disco, Toby Emmerich, Rob Cowan, Tripp Vinson ve Bruce Berman “San Andreas Fayı”nın yönetici yapımcılığını üstlendiler.

Filmin kamera arkası ekibi; görüntü yönetiminde Steve Yedlin, yapım tasarımında Barry Chusid, kurguda Bob Ducsay, kostüm tasarımında Wendy Chuck’tan oluşuyor. Görsel efektler yapımcılığını Randall Starr’ın, görsel efektler amirliğini Colin Strause’un ve müziklerini besteci Andrew Lockington’ın hayata geçirdiği “San Andreas Fayı” seçili salonlarda RealD 3D olarak gösterilecek.

New Line Cinema, Village Roadshow Pictures işbirliğiyle, bir FlynnPictureCo. yapımı olan Brad Peyton filmi “San Andreas Fayı”nı sunar. Filmin dağıtımını bir Warner Bros. Entertainment kuruluşu olan Warner Bros. Pictures, seçili bölgelerde ise Village Roadshow Pictures gerçekleştirecek.

 

YAPIM HAKKINDA

“Ya Nevada’da olanlar bir anomali değilse? 

Ya bir öncüyse?” – Dr. Lawrence Hayes

 

 

“San Andreas Fayı” tarihin gelmiş geçmiş en büyük çaplı depremini hayal ediyor: Nevada’daki Hoover Barajı yakınlarında, daha önce fark edilmemiş bir fay hattı boyunca meydana gelen sismik hareketler, sınırı aşarak California’nın kötü şöhretli San Andreas Fayı’nı tetikleyince, Los Angeles’ın tamamını sallayan dev bir deprem meydana gelir. Ama her şey bununla bitmez. Şok dalgaları fay hattı boyunca ilerler ve San Fransisco’ya kadar kaos ve yıkım dalgası yaratır.

Dwayne Johnson afet gerçekleştiğinde çok kişisel bir görev üstlenmek zorunda kalan LAFD (Los Angeles İtfaiyesi) Araştırma Kurtarma helikopter pilotu Ray’i canlandırıyor. Ray her şey yerle bir olurken, hem ayrı yaşadığı eşini hem de kızını güvenli bir yere götürmeye ant içiyor. Aktör, “Senaryo beni yakaladı. Etkilendim. O kadar sürükleyiciydi ki elimden bırakamadım” diyor ve ekliyor: “Bir deprem olduğunda, öncesinde hiç uyarı yoktur. Yer değiştiren tektonik plakalar artçı şokları ve hatta başka depremleri tetikleyebilir. O durumda, an be an hayatta kalmaya çalışırsınız. ‘San Andreas Fayı’nı böylesine heyecanlı kılan şey bu. Sürekli olarak sizi tetikte tutuyor.”

Johnson şöyle devam ediyor: “Bu tür bir filmde boyut ve çap çok önemlidir. Gelmiş geçmiş en büyük depremi hayal ediyorsanız, izleyiciler için bu nasıl görünmelidir? Ray için ise, konu hayatta kalmanın ötesinde, ailesini bir arada tutmaya çalışmak…birçok anlamda.”

Sadece Johnson’ı değil yönetmen Brad Peyton’ı da projeye çeken şey, dev çaplı afet ile çok yoğun kişisel bağlantıların füzyonuydu. O sırada proje, yapımcı Beau Flynn’le hâlâ gelişiminin son aşamalarındaydı. Üçlü daha önce dünya çapında hit olmuş “Journey 2: The Mysterious Island”da birlikte çalışmışlardı. Dolayısıyla, her şeyin –aksiyon, çap ve duygusal temalar– daha da üst seviyeye taşındığı böylesine çok farklı bir hikayede yeniden bir araya gelme fırsatını kaçırmadılar.

Peyton bu konuda şunları söylüyor: “Bu daha önce yaptığım her şeyden farklı. Gerçeküstü öğeleriyle olduğu kadar, içindeki dürüstlük anlamında da daha zorluydu. Karakterlerin gerçekçi olmasını istedim ki izleyiciler geriye yaslanıp güvenli bir noktadan onları izlemek yerine, olayları karakterlerin bakış açısıyla görsünler. Çünkü, aksiyon ne kadar güçlü olsa da, her hikayenin özünde önemsediğiniz insanlar vardır.”

“San Andreas Fayı”nın fikir babası Flynn’di. Kendisi uzun zamandır klasik felaket filmlerinin hayranıydı ve foto gerçekçi görünler yaratmak için türü bugünün üç boyutlu olanaklarına ve son teknolojisine taşımaya istekliydi. Bunun ötesinde, kendi ifadesiyle, “Bu filmin bende böylesine bir etki yaratmasının nedeni, Los Angeles’a taşınmamdan üç hafta sonra yaşadığım Northridge depremiydi. Daha önce hiç sarsıntı yaşamamıştım. Böylesine büyük bir depreme maruz kalmak dehşet vericiydi, sarsıcıydı. Kendinizi küçük ve alçak gönüllü hissetmenize yol açıyor. Miami’de, yani San Fransisco’dan 4.500 km uzakta büyümüş olsam da, San Andreas Fayı her zaman çok ilgimi çekmişti. Sanırım bu, insanların bilerek ya da bilmeyerek, hep farkında oldukları bir şey. Genel geçer bir şey.”

Yapımcılar izleyiciyi diken üzerinde tutmak için, “San Andreas Fayı”nda sinematik çıtayı yükselttiler. Gerçek dünyanın bir tehdidine yaratıcılık serbestisi uygulayan hikayenin  geniş ölçekli senaryoları yüksek bir aksiyon ve drama hissi hedefliyor. Öte yandan, perdede betimlenen her şey gerçeklere dayanmasa da, film onun ardındaki gerçekliği yine de kabul ediyor.

Mart 2015’te, ABD Jeoloji Araştırma Kurumu California’nın önümüzdeki 30 yılda 8 ve üstü şiddette bir sismik olay yaşama olasılığının; ve zincir halkaları gibi çoklu fay kırılması ihtimalinin arttığı tahmininde bulundu. Dikkatler uzun zamandır San Andreas’a yoğunlaşmış olmakla birlikte, düzenli bir şekilde basınç biriktiren başkaları da var. Bunlar arasında, Orange County’den Los Angeles merkezine kadar uzanan Puente Hills Fayı ve Kuzey California’dan Vancouver Adası’na uzanan, kıyı şeridinde tsunamiler yaratma potansiyeline sahip deniz altı Cascadia Dalma-Batma Bölgesi bulunuyor. Son dönemde Nevada, Virginia, Oklahoma, Missouri ve ülke çapında daha önce tespit edilmemiş sıcak noktalarda sarsıntılar tespit edildi ki bu tüm dünyada da geçerli bir durum. ABD Jeoloji Araştırma Kurumu’nun tahminlerine göre, her yıl dünyada yaklaşık 500.000 sarsıntı tespit ediliyor; bunlardan 100.000’i hissedilebiliyor, 100 kadarı da hasara yol açıyor.

“Bütün korkularımı alıp onları senaryoya aktardım” diyor senarist Carlton Cuse ve ekliyor: “Brad’in her sekansı çok yüksek bir düzeyde hayata geçireceğini zaten biliyordum. Ama o, beklentilerimin üstüne çıktı.”

“San Andreas Fayı”, deprem afetinin geniş yelpazesi içinde, ancak böylesine tahmin ve kontrol edilemez bir doğa olayının ortaya çıkardığı en derin dürtülere odaklanıyor: Başkalarına ulaşma ve bizim için en önemli olanı doğrulama ihtiyacı. Peyton’a göre, “Afetler bir şekilde insanların içindeki en iyi yanları ortaya çıkarıyor. Bireyler odak kazanıyor ve güçlerini buluyorlar. Sıradan insanlar kahraman oluyor, kahramanlar ise kendi sınırlarını zorluyorlar.”

Flynn şunu ekliyor: “Bir ‘savaş ya da kaç’ senaryosuyla karşılaştığında ne yapacağını kimsenin önceden tam olarak bilmediğini söylemek adil olur sanırım. İşte bu, filmde irdelediğimiz bir konu.”

Ray’in durumunda, bu içgüdü nihai sınava tâbi tutuluyor. “Dünyanın her yerinde insanlar aile kavramıyla ve değer verdiğimiz insanları korumak için ne kadar ileri gitmeye istekli oluşumuzla özdeşleşebilir” diyor Johnson.

“San Andreas Fayı” birbirini takip eden üç hikaye işliyor. İlk deprem Los Angeles’ı vurduktan sonra, Ray eski karısı Emma’nın (Carla Gugino) yerini bulur. Cesur ve kararlı kadın çökmekte olan bir binanın enkazının üzerine tırmanmıştır. Ray nefes kesici bir helikopter manevrasıyla onu kurtarır. Birlikte, 600 km uzaktaki San Francisco’da gerçekleşen ikinci depremin ardından kızları Blake’i bulmaya giderler. Kuzeye doğru hızla ilerledikleri sırada, 19 yaşındaki Blake (Alexandra Daddario) müstakbel üvey babası Daniel’ın (Ioan Gruffudd) ortadan kaybolmasının ardından oradan oraya sürüklenmektedir. Genç kızın hayatta kalmak ve güvenli bir yere ulaşmak için içgüdülerine ve pratik zekasına güvenmesi gerekmektedir. Bu çabasında ona yeni tanıştığı genç adam Ben de (Hugo Johnstone-Burt) eşlik eder.

“Carla’nın ve Alexandra’nın karakterleri güçlü kadınlar, yardıma ihtiyaç duyan narin kadınlar değil. Bu bizim için önemliydi” diyor Flynn ve ekliyor: “Çok sayıda harika aksiyon sahneleri var ve bu filmde gerçekten müthiş şeyler yapıyorlar. Benim iki kızım var; bu yüzden kadınların böyle roller üstlenmesi özellikle hoşuma gidiyor çünkü gerçek şu ki esas kahramanlar çoğunlukla kadınlar.”

Depremi izlemenin bir yolunu bulduğuna ve felaketin daha da kötüye gideceğine inanan Caltech deprem uzmanı Lawrence Hayes’i Paul Giamatti canlandırdı. Pasadena’daki laboratuarında aksiliklerle, elektrik ve iletişim kopukluklarıyla boğuşan Hayes, kendisiyle birlikte mahsur kalmış televizyon muhabiri Serena’nın (Archie Panjabi) yardımıyla, insanları uyarabilmek için elinden geleni yapar. Cuse’a göre, “Sismoloji hikayesi filmin anlatımının belkemiğini oluşturuyor çünkü afeti çerçevelendiriyor ve bağlama oturtuyor.”

“Brad mükemmel bir hikaye anlatıcı. Dramanın ve hikayenin kalbinin nerede olduğunu tam anlamıyla biliyor” diyen Flynn, şöyle devam ediyor: “Odağı daima karakterlere ve o küçük anlara geri getiriyor; ister yıkımın ortasında bir ilişkiye başlamış genç Blake ve Ben gibi bir çift olsun, ister uzun bir maziye sahip ve işler en kötü noktaya geldiğinde birbirlerinin içindeki en iyiyi yeniden keşfeden Ray ve Emma gibi bir çift olsun.”

Peyton o samimiyet hissinin yakalamak için, tehlikeli sahneleri, setleri ve gerçek efektleri büyük ölçüde bütünleştirerek, olabildiğince çok şeyi kamerayla yapmaya çalıştı. Bunun bir örneği, Emma’nın çatıdan kurtarılışıydı. Dakikalarca süren, kesintisiz bu sekansı Payton şöyle açıklıyor: “Çökmekte olan bir binada, kesintiler olmaksızın gerçekten de onunla birlikte hareket ettik. Onunla birlikte ilerliyor, onun gözünden görüyor ve bir yerden diğerine gitmek için saliselik kararlar vermesi gerektiğini hissediyorsunuz çünkü ortam sürekli olarak değişiyor. Carla o adrenalini ve canlandırdığı karakterin baştan sona karşı karşıya olduğu o son derece gerçek tehlikeyi başarıyla aktarıyor.”

İzleyiciler de benzer şekilde kendilerini bir enkaz çığının yolu üzerinde, bir uçurumdan sarkmış bir arabanın içinde, sualtında ve Hoover Barajı’nın paramparça olan setinin üzerinde hissedecekler.

“San Andreas Fayı” muazzam sayıda hareket eden parçanın yanı sıra, 1300 görsel efekt çekimi kullandı: Bükülen yollar, çöken köprüler, birçok şehirde baş gösteren yangınlar, dev domino taşları gibi birbirinin üzerine devrilen binalar bu efektlerin bir ürünüydü. Ardından, tam nefesinizi bırakacağınız sırada ortaya çıkan 15 katlı bina yüksekliğindeki bir tsunami –gerçek bir su duvarı– gelip San Francisco’yu vuruyor.

“Brad kayda değer şeyler yapmaktan gerçekten gurur duyuyor” diyor Johnson ve ekliyor: “Her gün sete tam gaz gelip izleyicileri duygusal ve görsel anlamda doyurmanın yeni yollarını arıyordu.”

 

TUTUNMAK… VE BİRBİRİNE TUTUNMAK

 

“Güçlü kal, tatlım. Seni almaya geliyoruz.” – Ray

 

Araştırma Kurtarma helikopter pilotu Ray Gaines, ayağının altındaki her yer kayıp gitmeden önce de, sarsıntı yaşıyordur. Eski karısı Emma kısa süre önce boşanma kağıtlarını göndermiştir; bu, beklenmedik bir adım olmasa da, kurtarmak için daha çok çaba gösterebileceğini bildiği bir evliliğin sonu anlamına gelmektedir. Ve ilk deprem vurmadan saatler önce, Ray iki üzücü haber alır: Emma erkek arkadaşı Daniel’ın evine taşınacaktır; ve kızları Kuzey California’daki üniversiteye giderken yolda ona Daniel eşlik edecektir. Oysa, Ray, Blake’i kendi götürmeyi ummuştur.

“Ray yüreği ve haysiyetiyle çok özel bir birey; bunlar her zaman bir rolde aradığınız özelliklerdir” diyor Johnson ve ekliyor: “Her gün bu tür tehlikelerle yüz yüze gelen tüm o iyi erkekler ve kadınlar gibi, Ray de insanlarla ilgilenmeyi, hayat kurtarmayı seviyor çünkü bu hem onun işi hem de yapmayı sevdiği şey. Ama kendi içinde birkaç şeyle mücadele ediyor. Bir boşanma geçiriyor. Bunu yaşamış herkes ne kadar zor bir durum olduğunu bilir, özellikle de çocuğunuz varsa.” Kendisi de bir baba olan aktör şunu vurguluyor: “Kızımı korumak için ne gerekiyorsa yaparım.”

Hem Ray ile ayrı olduğu eşi arasındaki ilişki, hem de Ray ile kızı arasındaki ilişki filmin yapı taşları. Peyton, Johnson’ın Ray’in hikayesindeki tüm katmanları hayata geçirdiğini aktarıyor: “Dwayne dünyanın en iyi aksiyon yıldızlarından biri olmanın yanı sıra; çekici, komik ve samimi. Bunların çok büyük kısmını Ray’e aktardı. Karakteri gerçekçi kıldı ve onu benzersiz biri haline getirdi. Dwayne karaktere bambaşka bir derinlik kattı.”

Peyton sözlerini şöyle sürdürüyor: “İki tür kahraman vardır: Duvarların içinden geçebilen ve bizlerin asla olamayacağı türde, durdurulamaz kahramanlar; ve yumruk yedikten sonra tekrar ayağa kalkabilen ve olmayı umabileceğimiz türde insanlar. Ray, bir bakıma, her iki türe de giriyor. İmkansız gibi görünen şeyleri yaptığı ve size, ‘Aman Tanrım!’ dedirttiği anlar var ama onun kusurları ve sorunları olduğunu da görüyorsunuz. Hayatında düzeltmeye çalıştığı hatalar yapmış. Elinden gelen çabayı gösterip bazı şeyleri çözmeye çalışan bir adam sadece. Dwayne, Ray’i anlayabileceğiniz ve destekleyeceğiniz ama bir yandan da yapabildikleri karşısında hayranlık duyduğunuz biri haline getiriyor. Ve elbette, hepimiz Dwayne Johnson olmak istiyoruz.”

Flynn şunu ekliyor: “Dwayne’in bu role yaklaşımı, ‘Bunu nasıl gerçekçi kılabilirim?’ şeklindeydi, zorlama ya da gösterişli bir karakter yaratma şeklinde değil. Bu çok heyecan verici çünkü onun daha önce canlandırdığına hiç tanık olmadığım bir kırılganlık düzeyi ortaya çıkarttı.”

Ray, Emma’nın haberini sindirmeye çalışırken, ona hâlâ bir şeyler hissettiği ama onun mutluluğu için bu duygularını kendine sakladığı açıktır. Eğer Emma hayatına devam etmek istiyorsa, öyle olsun.

Emma rolünü canlandıran Carla Gugino bu konuda şunları söylüyor: “Hâlâ dostça bir ilişkileri var. Ayrılma sebeplerinin artık birbirlerini sevmiyor olmaları değil, aşamadıkları, geride bırakamadıkları korkunç bir olay olduğunu, evliliklerinin bu yüzden bozulduğunu öğreniyorsunuz.”

“Carla mükemmel” diyor Flynn ve ekliyor: “Güçlü, seksi ve Dwayne için harika bir eşleşme. Ayrıca, korkusuz bir kadın. Kızını bulmak için dur durak tanımıyor.”

Rolün duygusu ve fizikselliği arasında, “Emma’yı canlandırmak en iyi anlamlarda inanılmaz zorlayıcı, en doğru şekillerde çok yorucu ve genel olarak olağanüstü bir deneyim oldu” diyor Gugino.

İlk deprem Los Angeles’ı vurarak, Emma’nın öğle yemeği yediği gökdeleni ciddi şekilde çökertmeye başladığında, Emma’nın yardım için Ray’i araması şaşırtıcı değildir. Ray onu hayal kırıklığına uğratmaz. Ama bina yerle bir olmadan önce Emma’yı kurtarmayı başarsa da, Körfez Bölgesi’nin de dev bir depremle sarsıldığını öğrenince Ray ve Emma hemen tek bir amaçta birleşirler: O anda San Fransisco’nun enkazlarının altında bir yerde kayıp olan kızlarını bulmak.

Bu, engellerle ve çıkmaz sokaklarla dolu, tehlikeli ve çılgınca bir yolculuktur. Bu yolculuk sırasında her fırsatı ve helikopterden uçağa, kamyondan sürat teknesine, neredeyse her olası taşıtı değerlendirirler; ayrıca bu süreçte birbirlerine kalplerini de dökerler. “Ne komik ki hayatta bir yöne sapıyorsunuz ve sonra bir şey oluyor ve birden bire bambaşka bir yöne gidiyorsunuz ve tüm bakış açınız değişiyor” diyor Johnson.

Yüzlerce kilometre ileride, Blake bir yeraltı otoparkında, ezilmiş bir arabanın içinde sıkışıp kalmanın dehşetini yaşamakta ve kendini toparlamaya çalışmaktadır. Birkaç saniye haricinde anne babasıyla telefonla iletişim kuramayan genç kız, babasının kendine verdiği hayatta kalma derslerinin hâlâ aklında olduğunu ve kendine rehberlik ettiğini fark eder.

“Her an her şey olabilir; hayatı önceden kestirmek mümkün değil” diyen Alexandra Daddario, şöyle devam ediyor: “Onun babasından edindiği tüm becerileri kullandığını kendisinin bile farkında olmadığı potansiyelini ortaya çıkartışını izlemek ilginç. Güçlü bir karakteri var; çok çetin ve bilgili ama aynı zamanda insanların özdeşleşebileceği normal bir genç kız. Ve onun bu zorlu sınav sırasında bir kızdan kadına dönüştüğünü görüyorsunuz. Elbette, Dwayne’in kızını oynamak bana kendimi olduğumdan daha güçlü hissettirdi.”

Flynn genç aktris için, “Alexandra zeki, yetenekli ve sempatik. Okumalara geldiğinde, Blake’imizi bulduğumuzu hemen anladık. İzleyiciyi Dwayne Johnson’ın kızı olduğunuza ikna etmek normalde pek kolay olmaz ama Alexandra Dwayne’e mükemmel uyum sağladı” diyor.

Blake babasının öğüdünü dinleyerek yaya olarak molozların, artçı şokların ve enkazların arasında ilerler. Amacı şehrin en uzun ve en ünlü yapılarından olan Coit Tower’a ulaşmaktır çünkü Ray ve Carla onunla orada buluşacaklarına söz vermişlerdir. Ama Blake yalnız değildir. Yol arkadaşı utangaç ama cesur Ben’dir. Avustralyalı aktör Hugo Johnstone-Burt’ün canlandırdığı İngiliz Ben, bir mülakat ve tatil için erkek kardeşi ile şehre gelmiştir. Ben’in Blake’le yolu ilk olarak ultra modern bir gökdelenin lobisinde kesişir. Karşılıklı hoş bir flörtleşmenin ardından Blake ona numarasını verir. Çok geçmeden, etraflarındaki bina çökmeye başlayınca, Ben yeni bulduğu kız arkadaşını terk etmeyi reddeder.

Johnstone-Burt canlandırdığı karakterin karışıma getirdiği hafifliği ve mizahı yansıtarak, “Dünyanın en büyük talihsizliği. Zavallı çocuk tatilde ve bir mülakata giriyor, güzel bir kızdan telefon numarası koparıyor ve sonra her şey yerle bir oluyor” diyor.

En çok gerektiğinde kimin el uzatacağını bilmediğiniz gerçeğinin bir örneği olarak, üç genç –Blake, Ben ve onun, 12 yaşında İrlandalı aktör Art Parkinson’ın canlandırdığı, büyümüş de küçülmüş erkek kardeşi Ollie– bir takım oluşturur, sırayla birbirlerine destek olur ve birbirlerinden destek alırlar. Daddario’ya göre, “Deprem vurduğunda, sıkı bir ilişki kuruyor ve ilerlemeye devam ediyorlar.”

Herkes tam ters yöne giderken Blake’le birlikte hareket etmek, Ben ve Ollie’nin gözlerini fazlasıyla karartmalarını gerektirir. Blake’in ise babasına ve onun kendisiyle buluşacağına söz verdiği yerde olacağına inancı tamdır.

Bu arada, Blake ve yol arkadaşları Coit Tower’la aralarındaki mesafeyi kapatmaktayken, Ray ve Emma San Francisco’ya ulaşmak için dere tepe yol almaktadırlar. Pasadena’daki Caltech tesisinde ise gerilim tırmanmaktadır. Deprem uzmanı Lawrence Hayes deprem daha California’yı vurmadan önce veri toplamış ve sensörleri takip etmiş, San Andreas Fayı’nı tetiklemeden önce Nevada’yı sallayan, Hoover Barajı’nı yıkan sismik hareketin öncülerinin ne olduğunu incelemiştir.

Eğer haklıysa, bir yandan hayatının çalışması doğrulanacaktır ama bir yandan da daha geniş çaplı bir yıkım gerçekleşecek demektir. Paul Giamatti canlandırdığı karakter için şunları söylüyor: “O parlak bir bilim insanı. Bu çalışmanın ön saflarındaki durumu ise bir tür dışlanmışlık. Lawrence deprem öncesi yeraltı faaliyetlerini ve bunların ilerleyişini takip ederek bir sonraki dev depremi önceden bilmeyi hedefleyen bir teori geliştirmiş.”

Hedefine odaklanmış bir adam olan Lawrence şimdi elindeki verinin daha fazla inişli çıkışlı sismik hareketler anlamına geldiğine ikna olmuştur ve bu haberi bir an önce çarpıcı bir şekilde duyurması gerekmektedir. İşte televizyon muhabiri Serena burada devreye girer. İngiliz aktris Archie Panjabi, “Serena, Nevada’da gerçekleşen beklenmedik ilk deprem sırasında orada bir haber yapıyor. Caltech’te oluş amacı söz konusu haber için Lawrence’la röportaj yapmak. Orada olduğu sırada, Lawrence ve ekibiyle birlikte daha büyük San Andreas zincirleme reaksiyonunun ortasında kalıyor. Bu, muhtemelen, sırf onun kariyerinin değil, herhangi bir muhabirin hayatının en büyük haberidir.”

“San Andreas Fayı”nda, Emma’nın mimar erkek arkadaşı Daniel rolünde Ioan Gruffudd da rol alıyor. Bu rol aşırı baskı altındaki insanların kestirilemez mizacını açığa çıkarıyor. Daniel karşımıza en iyi niyetlerle çıkıyor; kalbini ve evini Emma ile kızına açıyor ve Ray müsait olmadığı için Blake’i arabayla üniversiteye götürmeye gönüllü oluyor. “Yolda” diyor Gruffudd, “Daniel, Blake’e karşı çok açık. Çalışmakla fazla meşgul olduğu için çocuk sahibi olmadığını ama Blake hayatına girdiği için mutlu olduğunu açıklıyor. Blake müstakbel üvey babasının açık sözlülüğünü takdir ediyor ve ona bir şans vermeye istekli olduğunu görebiliyorsunuz.”

Fakat en çok gerektiğinde, Daniel bel bağlanamaz olduğunu kanıtlıyor. Gruffudd sözlerini şöyle sürdürüyor: “Birini kurtarmak için yanan bir binaya dalacak erkek tipinin antitezi. İlginç olan şu ki Daniel bütün hayatı boyunca kahramanca bir şey yapacağını düşünmüş olabilir ama ölümle yüzleşme deneyimi yaşayınca, tam tersini yapacağını keşfediyor.”

Yine de, Peyton’a göre, bu onu illa kötü bir insan yapmıyor: “Aynı durumda, her birimizin ne yapacağı sorusunu akla getiriyor yalnızca.”

 

SETLER, DUBLÖRLER VE EFEKTLER

 

“Yüksek bir yere çıkman gerekiyor. Coit Tower’ı

hatırlıyor musun? Orada buluşacağız.” – Ray

 

Setlerden mekanlara, dublörlerden gerçek ve dijital efektlere, pek çok yaratıcı öğeyi birleştiren Peyton’ın talimatı mozaiğin her parçasını görsel olarak mümkün olduğunca gerçekçi kılmaktı. Bu, her ne kadar “San Andreas Fayı” büyük miktarda BGY içerse de, aksiyonun kayda değer bir miktarını, bu çapta bir filmden beklenenin kesinlikle daha fazlasını kamerayla çekmek gerektiği anlamına geliyordu;.

Peyton bu konuda şunları söylüyor: “Sanırım en fazla üç gün sağlam bir zeminde yürümüşüzdür. Ya sudaydık ya da bir tekne veya helikopter yalpasında. Bir hafta boyunca, yeşil perde önünde, her yanımızda sular uçuşurken tekne çekimi gerçekleştirdim; bir başka hafta aynısını helikopterle, sonra da uçakla yaptım. Epey çılgıncaydı. Bence o kadar çok vites değiştirmek film için iyiydi çünkü sürekli olarak hareket halindeydik.”

Yönetmen her görüntüyü tasarlamanın karmaşıklığı konusunda ise, “Bir bilgisayar yapımı görüntü olsa bile, örneğin teknede birinin omzu üzerinden bir görüntü gibi, kurgucumdan tüm tekne yeşil perde öğelerini koymasını istedim ki onları sıraya dizdiğimde ne kadar hızlı ilerlediğini görebileyim. Bu tür referanslara ihtiyacınız var. Ön görsellemelerim, karma çekimim, mekan çekimim ve görsel efekt çekimim olabiliyordu; yani, bir araya getireceğim dört görselim olabiliyordu ama bu daha sadece temel düzeydi. Böylesi bir filmde tüm öğeleri bir araya getirmenin bir yolunu bulmak zorundasınız çünkü gerçekten de 15 öğeye sahip çekimler var. O kadar çok değişken var ki.”

Üçüncü kez Peyton’la çalışan görsel efektler yapımcısı Randall Starr, “Hemen her çekimin beraberinde bir şey vardı: Bazen temiz ve hoş bir duvara bir çatlak yerleştirmek gibi küçük bir şey; bazen bir sahneye gerilim katmak için toz yağmuru yaratmak gibi; bazen de tam boyutlu dalgalar, binalar, köprüler yaratmak gibi; kısacası, her tür şeyi yaptık” diyor.

Peyton kameraya yaklaşma ve kameradan uzaklaşma hareketi hissi yaratan z-aksında çekim yapmayı sevdiğini söylüyor: “İki boyutluda bile, size hareket hissi veriyorken, üç boyutluda müthiş bir şey elde ediyorsunuz. Tüm hareketleri oradaymışsınız gibi, koridorlarda geziniyormuşsunuz gibi hissedebiliyorsunuz. Harika bir teknik. Üç boyutlu bunu daha da güzelleştiriyor.”

Flynn yüksek çözünürlüklü 3D ilk film olan “Journey to the Center of the Earth”ü 2008’de çekti. “San Andreas Fayı” için ise 3D dönüşümünü kullandı. Bu konuda, “3D teknolojisinin büyük bir fanatiğiyim. Sürekli olarak ileriye doğru aşama kaydediyor, özellikle de dönüştürme alanında. ‘San Andreas Fayı’nda, 3D ilk deprem afeti filmini yapmak istedik; ve birer sinemacı olarak, izleyiciler için sinema deneyimini güzelleştirmek bizim yükümlülüğümüz.”

Yapım ekibi dış mekan çekimlerinin büyük kısmını Los Angeles ve San Francisco’da gerçekleştirdi. Bunlar daha sonra, Avustralya’nın güneyindeki Queensland’de yer alan Altın Sahili’nde ve çevresinde yapılan çekimlerle birleştirildi. Village Roadshow Stüdyoları’nın platolarında birçok büyük set inşa edildi. Bunlar arasında bulunan, yaklaşık 1.200 metrekarelik su tankı, 1,5 milyon galonluk kapasitesiyle, Avustralya’da inşa edilmiş en büyük film tankıydı ve dünyada da en büyüklerden biriydi.

 

Los Angeles Merkezinde Çatıdan Kurtarış

 

Deprem Los Angeles’ı vurduğunda, Emma şehir merkezinde, panoramik bir görüntü sunan, zarif, modern –ve kurgusal– bir otelin üst katlardaki lüks restoranındadır.

Yapım tasarımcısı Barry Chusid restoranı, avizeler, göletler, saksı ağaçları, sütunlar ve bal rengi oniks bar gibi zengin ayrıntılarla, zamandan bağımsız ve şık bir yer olarak hayal etti. Tüm bunlar, Peyton’ın özel efektler amiri Brian Cox ve dublör koordinatörü Allan Poppleton’la birlikte çizdiği trafik akışına uygun olarak yaratıldı çünkü deprem sonrasındaki kargaşada konuklar panikle çıkışa koşturacaktı.

Peyton tüm sekansı kesintisiz tek bir çekimle, Emma’nın bakış açısından başlayarak veriyor. Sekans Emma’nın olan bitenleri fark edip donakalmasından başlayıp, etrafındaki her şey paramparça olurken Ray’in helikopterine ulaşmak üzere restorandan ve üst kata giden merdivenlerden çıkma mücadelesiyle devam ediyor; ve çatının radikal bir şekilde değişen, kırılan, yarılan ve dev delikler oluşturan beton zemininin üzerinde zorlu ilerleyişiyle sonlanıyor.

Peyton sekans için, “Emma başlangıçta üst katlarda ama bina üç dört kat yıkılıyor. Enkazların üzerine tırmanıyor ama yeniden aşağı kayıyor. Lojistik olarak inanılmazdı” diyor.

Bu sekanstaki performansını tiyatro sahnesinde çalışmaya benzeten Carla Gugino ise şunları söylüyor: “Birkaç gün boyunca, Emma’yı olağanüstü bir çekimle ta yukarı kadar takip eden sabit kamera operatörüyle tek bir vücut gibiydik. Ben çok tiyatro yapıyorum. Orada da olduğu gibi, kendinizi gergin bir ip üzerindeymişsiniz gibi hissetmenin getirdiği bir şey var, aşağıya atlayamadığınız için, yürümeye devam etmek zorundasınız. Bunun getirdiği muazzam bir adrenalin ve odaklanma var; ve bence bu durum sekans için mükemmel bir enerji yarattı. Bunu bu şekilde yapması Brad açısından çok zekiceydi.”

Su bardaklarının hafifçe sallanması ya da bir bıçağın masada tıkırdamasıyla başlayıp, duvarların çatlaması ve kırılan bir gaz borusu yüzünden mutfaktan gelen ateş topuyla zirveye çıkan sekansı, “Tüm akış, her bir bireysel eylemin bir başkasına öncülük ettiği, karmaşık bir sıralama süreciydi” diye açıklayan Cox, şöyle devam ediyor: “Ağaçları ve göletleri, ileri geri oynatabildiğimiz bir ray sisteminin üzerine yerleştirdik; masalar ve sandalyeler ise tek tek hareket ettirildi. Farklı hareket frekansları vardı.”

Cox’un çabaları görsel efektler ekibinin çalışmalarıyla birleştirildi. Cox’un stratejisini uygulayan Starr, “Seti kesitlere ayırdık ve her bir kesiti bütüne oturttuk” diyor. Gerçekçi göstermeye çalıştığı, dijital olarak değiştirilmiş şehir manzarası için ise şunu söylüyor: “Şehir merkezindeki binaların pek çoğu farklı dönemlerde yapılmış. Dolayısıyla, bazıları yıkılırken, daha modern olanlar sadece sallanacaktır. Tüm bunları söz konusu sahneye uyarladık.”

Helikopterdeki Ray’in çekimleri ise bir diğer hareketli çekimi temsil ediyordu. Bu sahnelerdeki aksiyon, Chusid’in “helikopter tezgahı” olarak adlandırdığı, Los Angeles İtfaiye’si model alınarak inşa edilip bir yalpa çemberine oturtulan odacığın içinde, yeşil predede kaydedildi. Yalpa çemberi daha sonra değiştirilerek, Ray ve Emma’nın tsunami sularında ilerlediği sürat teknesi için kullanıldı.

“Bu filmde sürmediğim kanatlı ya da tekerlekli hiçbir şey yok; hatta tekne bile kullanıyorum” diyor Johnson ve ekliyor: “Oyuncular kendi dublörlüklerini kendilerinin yaptığını söylemeyi severler. Yıllardır benimle çalışan harika bir dublörüm var, ama çoğu çekimi kamerayla ve kesintisiz yaptığımız için birçok sahnede kendim oynamak zorunda kaldım, mesela iple helikopterden sarkmak gibi.”

Johnson ve filmin ilk sahnelerinde Ray’in ekip üyelerini canlandıran oyuncular Queensland’de kâr amacı gütmeyen bir acil-servis helikopter şirketi olan CareFlight’ta eğitim aldılar; böylece, temel prosedürleri, aletleri, teçhizatları ve genel olarak böyle bir ekibin nasıl çalıştığını öğrendiler. CareFlight ayrıca yapıma bir Bell 412 helikopter ve çekimler için bir hangar tahsis etti.

Johnson bu konuda şunları söylüyor: “Helikopter uçurmanın mekaniğini anlamak ve biraz da pilotların zihinlerinin içine girmek için onlarla çok zaman geçirdim. İşlerine nasıl bakıyorlardı ve duygularını işlerinden ayırmayı nasıl başarıyorlardı? Çünkü böyle bir şey olduğunda kaç ya da savaş moduna girmek insan doğasının bir parçası. Bu adamlar inanılmaz birer savaşçılar. Onlarla zaman geçirmek paha biçilmezdi.”

 

San Francisco’nun En Yüksek Binası The Gate’in Yıkımı

 

Blake’in San Francisco’da yüksek bir yer arayışı onu bir başka kurgusal yapı olan, Daniel tarafından tasarlanmış ve inşaatı hâlâ süren The Gate’e götürür. Blake, Ben ve Ollie bu yapının içine sığınırlar. Tsunami şehri vurduğunda, binanın 14. katındadırlar ama binaya dolan sular yüzünden daha da yukarılara çıkmaları gerekir. Sular yükselirken, artçı sarsıntılar zaten sallanan binayı daha da yıpratmaktadır. Blake bir moloz yığının ardında, çok az havayla mahsur kalır.

Aksiyonun çoğu 13. kat ile 15. kat arasında gerçekleştiği için, inşaat ekibi gerçek setler için bu üç kata odaklandı; genişletmeler, pencereler, dış görüntüler ve daha pek çok ayrıntı için ise görsel efektlere bel bağlandı. Yapımın üç set tasarımcısından biri olan ve The Gate’te Chusid’le birlikte çalışan Nick Dare şunları söylüyor: “Bu setlere yaklaşımımız her üç seti de içeren ve su tankının içine sokabileceğimiz bir platform yaratmaktı. Platform muazzam bir mühendislik çalışmasıydı. Setlerin inşa edilebilmesinden önce, haftalar boyunca, tamamı özel olarak üretilmiş çelik kirişler ve kollar bir araya getirildi. Platform dört hidrolik rampanın üzerine inşa edildi. Bu pompalar onu aşağı yukarı hareket ettirmenin yanı sıra, yaklaşık 11 dereceye kadar yan da yatırabiliyordu. Binanın 15 derece yan yatabildiğini hesapladık ama 15 derece eğimli bir yüzeyde yürünemez. Bu yüzden, aksiyonu gerçekleştirebilmek için açıyı yumuşattık; hatta çoğu zaman dokuz, altı ve üç derece eğdik.”

Cox ise. “En büyük zorluk platformun ağırlığıydı” diyor ve ekliyor: “Toplamda 105 metrik tona kadar çıktık. Belli zamanlarda platformu kaldırabilmek için altına hava yastıkları koymamız gerekti.”

Suyun alçaltılması ya da yükseltilmesi hazır tutulması gereken su seviyesini belirledi. Gerektiğinde, örneğin hasar görmüş bir yapı aniden aşağı çöktüğü için suyun içeri akın ettiği sahnelerde, 9.000 galonluk nakliye konteynırlarından su boşaltıldı. Yapım tasarımı açısından bakıldığında, setteki her şeyin su geçirmez olması ya da bir ay boyunca klora dayanabilmesi; ayrıca, setteki çoğu şeyin sabitlenmesi gerekiyordu. Büyük parçaların içinden suyun geçebilmesi, böylece basıncın kısmen hafifletmesi için bu parçalara delikler açılmıştı.

Oyuncuların yanı sıra, çekim ekibinin çoğunun, dublörlerin, şoförlerin ve güvenlik personelinin suda çok zaman geçirmesi gerekti. “Su tankı inanılmazdı” diyor Daddario ve ekliyor: “Basıncı sizi geri itiyor. Bazen galonlarca suyun size vurmasının şoku ve şaşkınlığı gerçekti. Her an kaçabileceğimi bilsem de, kendimi dehşet içinde olduğuma ikna etmek kolay oldu.”

 

Bir Dağ Yolunda Heyecan, Otopark, Caltech ve Diğer Setler

 

Ray’in kapasitesini, şefkatini ve çelikten sinirlerini ortaya koyan ilk sahnelerden birinde, o ve kendisine bağlı helikopter ekibi, arabası yoldan çıkmış ve aşağıdaki kanyona düşmek üzere olan bir kişiyi kurtarıyorlar. Çekimde, filmin Avustralya’daki mekanında 15 metreye 15 metre olarak inşa edilmiş bir açık hava seti kullanıldı. Set Santa Monica Dağları’ndaki yolun bir kısmı model alınarak dikkatle hazırlandı. Yakındaki bir taş ocağından alınan taşların köpük maketleri yapıldı. Bunlar daha sonra ahşap bir iskelete monte edildi. Ardından sahnede yer alacak oyuncular için ayaklarını basabilecekleri beton kısımlar ve canlı bitkiler yerleştirmek için toprak cepler eklendi.

Araba yakındaki bir kaya yüzeyine kablolarla diklemesine bağlandı. Böylece hidrolik olarak kademe kademe aşağı sarkıtıldı. Gerçek bir helikopter de vinçle “sıfır açıya” kadar aşağı indirildi ki oyuncular ve dublörler ona ulaşabilsin.

Hikayenin bir sonraki bölümünde, San Francisco’da, Blake’in düşmüş bir kirişin altına sıkışmış arabadan kendini kurtarışı yer alıyor. Isle of Capri’deki bir otopark sahneye mekan oluşturdu. Yapım tasarımcısı Chusid burayı acil durum aydınlatması, sinyalizasyon ve diğer ayrıntılarla yeniden düzenledi. Tasarımcı deprem sonrasında çöken kolonların kırılmış betonun içindeki demir çubukları ortaya çıkarmasını istedi. Yine gerçek çekimlerle görsel efektlerin bir bileşimi olan sahne, sanal bir delikten arabayla alt kata uçacak bir dublör sürücü gerektirdi. Arabanın tekrar tekrar tepetaklak düşmesine elverişli, kauçuk bir tavanı vardı.

Yapım ekibi, Nevada’daki Hoover Barajı’ndaki yıkım için, Outback Spectacular Otoparkı’nda uzun bir yol ve platoda sallantılı bir taban üzerinde tünelin parçalarını inşa ettiler. Daha sonra, görsel efektler ekibi bunları barajın setinin yıkıldığı ve yolun parçalara ayrıldığı büyük çaplı bir olaya dönüştürdü. Benzer şekilde, San Francisco’nun ikonlaşmış Golden Gate Köprüsü 16,5 metrelik bir fiziksel yapıyla temsil edildi. Sökülebilen parçalardan oluşan ve her iki taraftan da görüntülenebilen yapı sonradan dijital olarak büyütüldü.

Lawrence’ın ofisi ve Caltech sismoloji laboratuarı Brisbane’in Archerfield Havaalanı’ndaki bir alana inşa edildi. Burası Lawrence ve ekibinin bilgi toplamaya çalışırken artçı sarsıntıların tehdidiyle ve elektrik kesintileriyle mücadele ettikleri yerdi. Ray’in Los Angeles İtfaiye Merkezi’nin yerine geçen yapı da aynı havaalanında, Caltech setine bitişik olarak inşa edildi. “Havaalanı Barry’nin pek sevdiği 1950’lerin muhteşem mimarisine ve boyalı beton sütunlar ve muşamba zemin gibi ayrıntılarına sahipti” diyor filmin üç sanat yönetmeninden biri olan Jacinta Leong.

Oynadığı sahnelerin büyük çoğunluğu burada geçen Paul Giamatti ise şunları söylüyor: “Brad çoğu şeyi gerçek çekim olarak istediği için, çekim ekibi masaları sallarken, ışıklar bir yanıp bir sönerken biz Caltech setinde öylece oturuyorduk. Böyle oluşu bizi o anın içine tam olarak soktu.”

Kostüm tasarımcısı Wendy Chuck hikayenin dramatik sonu itibariyle tüm karakterlerin ve tabi kıyafetlerinin de cehennemi yaşamış olduğunu kaydediyor. Hızlı olay akışından ötürü, hemen hemen bütün oyuncular tek bir kıyafet giyiyorlar ama o tek kıyafetin yıpranma ve hasar görme aşamalarından geçmiş çok sayıda kopyası bulunuyor. “Kan, toz, hasar ve her türlü yıpranma vardı” diyor Chuck ve ekliyor: “Sırf gardıroba bakarak hikaye akışını görebilirdiniz.”

 

 “CALIFORNIA DREAMING

 

Peyton “San Andreas Fayı”nın müziğini yaratması için, hem “Journey to the Center of the Earth”ün hem de “Journey 2: The Mysterious Island”ın bestecisi Andrew Lockington’a başvurdu. Bu süreci mümkün olan en erken noktada başlatan Peyton, bunun nedenini şöyle açıklıyor: “Dünyayı inşa ederken kullanmayı sevdiğim yöntem, atmosferine ve müziğine bakmak. ‘San Andreas Fayı’yla ilgili soru, orijinal, destansı ve çok duygusal bir müziği nasıl yaratacağımızdı. İşe koyulup filmin temaları ve hissiyatına odaklandık. Karakterleri seçebilirsiniz ya da olayı seçebilirsiniz; bunun kararını vermeniz gerekiyor, ‘Bu anın deneyimini, birinin bakış açısına mı yoksa daha geniş bir bakış açısına mı dayandıracağız?’”

Benzersiz kaynaklara daima açık olan Lockington, özellikle önemli olan bir tanesini filmle bütünleştirdi: Bu kaynak, bir yıl önce San Andreas Fayı’ndan toplanmış gerçek dalga biçimi verilerinden elde edilen seslerdi. “ABD Jeoloji Araştırma Kurumu’nun topladığı gerçek zamanlı sismik olay verilerini kullanarak, inanılmaz sesler yaratmak amacıyla üzerinde oynanabilen sismik öğeler bulduk” diyor Lockington ve ekliyor: “Çok fazla kullanmadık ama özellikle Caltech sahnelerinde hafif bir dokunuş olarak yararlandık.”

Lockington bir ahenksizlik hissi yaratmak için kullandığı yöntemi ise şöyle aktarıyor: “Eski bir piyano aldım ve iki gün boyunca onu balyozla ve tel makasıyla harap etmek için uğraştım. Balyozlarla piyanoya vuruşumuzu kaydetmeye karar vermiştik; ve bu sesleri filmdeki orkestral öğelere harmanladık. Sonrasında, zar zor ayakta duran bu piyanoyu çaldım. Notalar çıkıyordu ama olmaları gerektiği gibi değiI; ayrıca, sesi de artık piyano gibi değildi. Yani birden bire yepyeni bir enstrümanımız olmuştu. Bu enstrümandan çıkan seslerin bir kısmı bazı sahnelerde çok hakim oldu. İlginç bir ritmik öğeydi.” Besteci, daha sonra, hasarlı piyano notalarından kesitleri “müziğin geri kalanına adeta bir yumruk gibi vuruyormuş hissi yaratan, ham ve dehşet verici bir gürültüyle’ sentezlemek için bir programcıyla birlikte çalıştı.’”

Korku ve yıkımdan azim ve umuda geçiş için, Lockington bir erkek çocuk korosundan parçalar kullandı. Besteci, “olup biten her şeyi kesip bu karakterlerin ve mücadele azimlerinin derinliğine ulaşmak istedik” diyor ve ekliyor: “Ayrıca çok sayıda telli enstrüman kullandığımız, afetin ötesine geçen çok güzel bir temamız var.”

Birçok kez Grammy adayı olmuş ve uluslararası listelerde zirveye çıkmış ses sanatçısı Sia, bu temayla uyumlu olarak, 1960’ların klasiği “California Dreaming”i “San Andreas Fayı”nın film albümü için seslendirdi. Yapımcılığını Oliver Kraus’un gerçekleştirdiği şarkı, Sia tarafından film için özel olarak söylendi ve filmin bitişinde ve isim akışındaki müzikle birlikte kullanılarak hikayenin büyük finalini hatırlatan, moral yükseltici notaların bir ekosunu oluşturdu.

“Müzikle bir karakterin deneyimlerine kilitlenme anlamında konuştuğumuzda, onların gördüğü şeyi görmeye çalışırız” diyen Peyton, bunu pekala genel yaklaşımına da uyarlayabilirdi. “Destansı aksiyonun, yıkılan binaların ve şehri yerle bir eden dalgaların ötesinde, aşk hikayeleri, duygusal bağlantılar ve yeniden bir araya gelen bir aile fikri var.”

“Bu, anlatmayı sevdiğim türde bir hikaye: Yüksek konsept, yüksek duygu” diyor Flynn ve ekliyor: “‘San Andreas Fayı’nda pek çok büyük tema var ve inanılmaz eğlenceli. Bir insanı kahraman yapan şey konseptine bayılıyorum.”

Dwayne Johnson ise, “Aksiyon, sevgi, dram ve kahramanlar var. Ve, insanoğlunun en dişli düşmanı: Doğa Ana” diye özetliyor filmi.

 

Tayvan Excellence Gaming Cup Tamamlandı

Tayvan Excellence Gaming Cup finali gerçekleştirildi.

Tayvan Excellence Gaming Cup yüzlerce kişinin izlediği finaliyle nefesleri kesti. Dünyanın en çok oynanan oyunu League of Legends için amatörlere yönelik olarak Türkiye’de düzenlenen en büyük turnuva olan Tayvan Excellence Gaming Cup’ta son 8 takım 20 bin liralık ödül havuzunu paylaştı. Birinciliğe ise Babs takımı yerleşti.

Tayvan Dış Ticareti Geliştirme Merkezi ile ESL Türkiye’nin işbirliğinde düzenlenen Tayvan Excellence Gaming Cup finali 10 Mayıs’ta İstanbul’daki Yapı Endüstri Merkezi’nde gerçekleştirildi. Başvuruları 2 Nisan’da başlayan ve 1200 oyuncunun katıldığı yarışma 29 Nisan’da online olarak başladı. 1-22 Nisan arasında İstanbul’da 10 üniversitede ön başvuruların da alındığı yarışmada, online olarak yarışın başladığı son 10 gün boyunca 1200 oyuncunun oluşturduğu 240 takım mücadele etti. Nefes kesen elemeler sonucunda Babs , En Kötü İkinci, Unknown Barcodes, Flamerlar Kulübü, Looking for Sponsors, ZONE ESports LOL, FMF Esports Club ve 380 V takımları son 8’e kaldı.

Çeyrek final, yarı final ve final etkinliklerinin gerçekleştirildiği 10 Mayıs’taki etkinliğe ise 500’ü aşkın izleyici katıldı. LoL karakterlerinin gösterileri ile bir partiye dönüşen finalde son ikiye Babs ve 380 V takımları kaldı. Finalde heyecanlı bir mücadele ile hedefine ulaşan ve birinciliği alan taraf ise Babs takımı oldu. Taiwan Excellence Gaming Cup hayranları finali Twitch üzerinden de takip etti.

Sponsorluğunu ASUS, FSP, Gigabyte, INWIN, MSI, Thermaltake ve Transcend gibi büyük teknoloji markalarının gerçekleştirdiği Tayvan Excellence Gaming Cup’ın final etkinliğinin açılışında bir konuşma yapan Taipei Ekonomi ve Kültür Kurulu Ankara ofisi Ekonomi Sekreteri Meggie Lee şöyle dedi: “Türkiye’de yaşları 16 ile 50 arasında değişen 22,5 milyon oyun tutkunu var. Türkiye, PC’de oyun oynamaya harcanan zaman konusunda, harcanan %70 oranındaki zamanla dünyada 3. sırada. ”

Güncel