1989 yapımı orijinal Prince of Persia oyunu, DOS sistemli bilgisayarlarımızın vazgeçilmez oyunlarından biriydi. Verilen kısıtlı süre içinde labirentvari zindanlar ve tuzakları aşmalı, hain vezir ve adamlarını alt edip prensesi kurtarmaya çalışıyorduk. O dönem türün tam adı konmamış olsa da(rotoskop canlandırma tekniği ile hazırlanan görsellerinden ötürü sinematik platform oyunu olarak geçer) günümüzde Metroidvania olarak adlandırılan türün de atalarından biriydi. Sonradan Sands of Time ile başlayan bir üçlemeyle aksiyon ve parkur mekaniklerini öne çıkaran seri, çok da gerekli olmayan bir reboot girişimi ardından benzer bir temaya sahip olan Assassin’s Creed serisinin büyük bir popülarite kazanması sonucun geri plana atıldı. Aradan uzuuun bir zaman geçti, tam 14 yıl… ve efsane sonunda geri döndü! Prince of Persia: The Lost Crown inceleme yazımızda köklerine dönen iddialı bir yapımı tüm detaylarıyla masaya yatırıyoruz.

Kaf Dağının Ardında

Immortals (Ölümsüzler) lakabıyla nam salmış bir savaşçı grubunun en genç üyesi olan Sargon’u yönettiğimiz oyun açılışını Pers ile Kushan İmparatorluğu ordularının savaşıyla yapıyor. Temelleri öğrendiğimiz bu sekans sonrası sarayda kutlamaların keyfini sürecekken Pers prensi bir diğer Immortals üyesi ustamız tarafından kaçırılır. Prensin peşinden Kaf Dağı’nın ardında yer alan, zaman kavramını alt üst eden bir güçle lanetlenmiş olan gizemli topraklara ayak basan ekip burada kapana kısılır. Sargon bir yandan prensi bulmaya çalışırken bir yandan bu tuhaf diyarda yazgısının sırlarını keşfedecektir.

Metroidvania türünde geliştirilmiş olan oyun sayısız tuzak, canavar ve türün olmazsa olmazı, bize keşif için yeni yetenekler ekleyecek büyülü güçlerle donatılmış. Temelde zıplama, yerden kayma, saldırı ve savuşturma fonksiyonlarımız mevcut. Düşman tipine ve kullandığımız silaha göre çılgın kombolar çıkartabiliyoruz. Bunun için hub bölgede bir eğitmenimiz de mevcut (hem ödül hem de öğretme konusunda çok iyi iş yapıyor, sakın pas geçmeyin). Athra güçlerimiz de işin için girince kombo yaparak doldurduğumuz barı kullanarak çok kuvvetli özel saldırılar da yapmamız mümkün oluyor. Bu yanıyla oyun keşifte sunduğu detayı savaş dinamiklerinde de sunmayı başarmış. Özellikle boss savaşları çok çekişmeli ve hangi zorluğu seçerseniz seçin genel olarak savaşlardaki tansiyonu hissedebiliyorsunuz. Bu açıdan Prince of Persia: Lost Crown’a rakip olarak görebildiğim tek oyun Metroid Dread. Zaten Prince’te de Dread’den ilham alındığı bariz olan çokça şey mevcut.

Oyunun görselleri 2.5 boyutlu bir metroidvania için oldukça şık. Pers tarihi ve mitolojisinden yola çıkılarak tasarlanmış mekanlar ve canavarlar çeşitlilik ve estetik açısından çok doyurucu. Hikayenin odağında da yine mitlerden beslenilmiş ve ilk kez Simurgh, Azhdaha gibi tanrısal varlıklar büyük roller ile karşımıza çıkıyor. Sonradan yaptığım araştırmalarda teleport odalarında Huma kuşu heykeli gibi ince düşünülmüş sanatsal esinlenmeler de dikkatimi çekti. Teknik olarak ise aşırı yüksek polygon kullanılmadan hazırlanmış 3 boyutlu görseller, el çizimi kaplamalarla zenginleştirilmiş ve geneliyle illüstrasyon tadında bir sanat tarzı yakalanmış. Ray tracing gibi teknolojiler zorlanmamış ve ortaya hemen her platformda rahatlıkla çalışabilen müthiş bir performans çıkmış. Oyun Xbox Series X ve PlayStation 5 gibi üst düzey sistemlerde native 4K çözünürlük ve saniye başı 120 kare akıcılık sunuyor ki bu muazzam bir detay. Ancak asıl sürprizi biz incelemeyi gerçekleştirdiğimiz Nintendo Switch’te yaşadık. Oyun hem konsolun sunduğu en üst çözünürlüğü (dock: 1080p, handheld: 720p) sunuyor hem de saniye başı 60 kare ile sistemde görebileceğiniz azami performansı sergiliyor. Bu performansı ayrıca görsellerden farkedilir bir noksan bulundurmadan yapıyor ki bu artık çok yaşlanmış olan bir konsol için inanılmaz bir durum. Prince of Persia: The Lost Crown sistemde en iyi görünen oyunlardan biri.

Giriş rehberi

Prince of Persia: The Lost Crown özellikle başlangıçta metroidvania türüne hakim olmayanlar için biraz büyük ve karışık gelebilir. O nedenle açılışta bilirseniz oyunun devamında sizi rahatlatacak bazı detaylara değinmek istedim:

  • Yeni bir bölgeye geldiğinizde ilk olarak Soma Tree olarak adlandırılan “kayıt noktalarını” bulmaya çalışın. Bu ağaçlara yaklaştığınızda size bu ağacın yerini gösteren sarı yapraklar ve rüzgar efekti göreceksiniz. Öldüğünüz zaman bu ağaçlarda doğuyorsunuz, o nedenle zorlu tuzakları ve düşmanları atlattığınız bir bölgede hemen bu ağacı bulmak hem iyileşip toparlanmanızı sağlayacak hem de konumunuzu güvence altına alarak, ölüp çok gerilere dönme riskinizi ortadan kaldıracaktır.
  • Belirli bir ilerleme sonrasında Hub bölgede kapı açılacak. Burada hem silahlarınızı hem de kolyenizdeki aksesuarları güçlendirecek demirciye ulaşacaksınız. Bu NPC çok önemli, kesinlikle es geçmeyin. Mücadelenizde çoğunlukla kılıçlarınızı kullanacaksınız, o nedenle geliştirme önceliğini ona vermenizi tavsiye ederim. Özellikle sağlık ve ek hasar vermenizi sağlayan aksesuar geliştirmeleri çok işinize yarayacak. Silah harici geliştirmeler başlangıçta kristal, devamında ise Xerxes coin adlı keşif ile yeterince bulunabilecek malzemeler kullanıyor. Öte yandan kılıç ve yayınız için gerekli olan geliştirmeler daha nadir bulunan bir materyale ihtiyaç duyuyor.
  • Savuşturma mekaniğine önem verin. Oyunda kırmızı auralı saldırılar haricinde her şeye karşılık verebilirsiniz. Bu hem darbe almanızı engeller hem de yakın mesafede düşmanı savunmasız bırakır. Sarı auralı saldırılar ise savuşturulduğunda düşmana ayrıca havalı bir animasyon eşliğinde karşı atak yapmanızı sağlar, özellikle boss tipi savaşlarda çok işlevli. Bu arada ok ya da bomba uzaktan fırlatılan objelerin de savuşturulabildiğini not düşelim.
  • Haritayı iyi gözlemleyin ve imkanları sonuna kadar kullanın. The Lost Crown çok büyük bir haritaya sahip, ama oyun bir o kadar da rahatlık sunuyor. Öncelikle haritanın istediğiniz yerine 100 adete kadar yer imi atayabilirsiniz. Ayrıca fotoğraflı yer imi de atabiliyorsunuz, bu oyunda tıkandığınız bir yeri geride bırakıp ilerlediğinizde “Burada ne vardı? Ne lazımdı?” gibi sorulara kolaylıkla cevap vermenizi sağlıyor. Ayrıca oyunun kendisi de henüz geçemediğiniz kısımlar veya sonradan erişime açılan bölgeler için bazı özel imgeler ekliyor haritaya. Kıvrık uçlu oklar genellikle kilitli olan kapıların nereden açılıp hangi yöne akışın sağlanacağını gösterir. Dikkatle gözlemleyin. Son olarak, teleport noktalarında Hub’a kolayca tek tuşla dönebilirsiniz, listeden aramanıza gerek yok.

Uzun soluklu bir metroidvania

En ilginç detaylardan birini sona sakladım. Prince of Persia: The Lost Crown son dönem çıkan türevleri içinde en uzun soluklu metroidvania olabilir. Türü seven biri olarak son birkaç yıl içinde elimden ciddi sayıda metroidvania geçti. Bunların arasında Metroid Dread ve Blasphemous 2 gibi daha bilinenler veya Record of Lodoss War: Deedlit in Wonder Labyrinth “hidden gem” diyebileceğimiz çeşitli yapımlar var. Genel olarak 20 saati geçmeyenı bir deneyim sunan bu yapımlara karşılık Prince of Persia’nın senaryosunu tamamladığımda 25 saatlik oyun süresi ve sadece %70’lik bir tamamlanma oranı gördüm. Bu, ekstralarıyla birlikte rahatlıkla 30 saati geçen bir deneyim anlamına geliyor ve oynarken hiç sıkılmadığımı ve özellikle ter döktüren tuzaklarla dolu platform öğelerine rağmen çok takılmadan ilerlediğim bir oyun olduğunu da hesaba katarsak büyük bir başarı. Ubisoft’u bu konuda tebrik ediyorum.

Ayrıca Gareth Coker’in imzasını taşıyan besteleri saygıyla selamlıyorum. Halo Infinite, Ori and the Blind Forest gibi oyunlarda da emeği geçmiş olan usta müzisyen harika parçalarıyla Prince of Persia: The Lost Crown’a da ruh katmış.

14 yıl aradan sonra tekrar kavuştuğumuz Prince of Persia serisi, köklerine dönerek muhteşem bir oyunla tekrar oyun dünyasına giriş yaptı. 2024’e de bundan daha iyi bir giriş yapılamazdı… Metroidvania seven oyuncular için kesinlikle tavsiye ediyoruz, aksiyon oyunlarını seven oyuncular için de meraklarını gidermek ve oyunun kendilerine göre mi değil mi, bir fikir edinebilmeleri için demosu çeşitli platformlarda şu an mevcut.

GENEL BAKIŞ
Görseller
8.5
Oynanış
9.5
Ses / Müzik
9
Eğlence
9
Önceki İçerikPlayStation Türkiye’de Bilkom Güvencesini Tercih Etti
Sonraki İçerikDiablo IV’e 3. Sezon Geliyor
Başlat Tuşu'nun genel yayın yönetmeni. 1984 doğumlu. Sırasıyla İngilizce Öğretmenliği, Resim ve Animasyon bölümlerinde eğitim görmüş bir yazar / çizer / animatör. Siteye katkıları dışında çizgiroman, canlandırma ve sinematografi üzerine çalışmalar yapar. Çocukluğundan bu yana video oyunları onun için hobiden de öte bir tutku olmuştur.
prince-of-persia-the-lost-crown-incelemeUbisoft gerek oynanış mekanikleri, gerekse performansı ile kaliteli bir işe imza atmış. Prince of Persia: The Lost Crown 2024'e harika bir giriş oyunu olmuş.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz