Life is Strange: Before the Storm İnceleme

Geçtiğimiz senelerin en hoş sürprizlerinden birisi olan Life is Strange‘in yeni oyunu Before the Storm, Max ve Chloe‘nin beş bölümlük macerasının öncesinde geçiyor. Bu sefer farklı bir stüdyo tarafından geliştirilen ve üç bölümden oluşacak olan oyunun birinci bölümü ilk oyun kadar umut vaat ediyor mu? Cevabı Life is Strange: Before the Storm İnceleme yazımızda.

Ergenliğe Giriş: 101

Telltale’in ilk Walking Dead sezonunu sevsem de, aynı oyunun ikinci sezonu ve benzer oyunlar nedeniyle artık bu türün bana baygınlık verdiği bir dönemde çıkmıştı Life is Strange. Doğal olarak büyük bir ön yargıyla yaklaşmıştım. Oyunu oynadıkça ve finale yaklaştıkça üst seviye hikaye anlatımı, karakter derinliği ve detayları sayesinde tam bir Life is Strange hayranına dönüşmem kaçınılmaz olmuştu.

O muhteşem finalden sonra bir daha yeni bir LiS’in gelmeyeceğini, gelse de çok zorlama olacağını düşünüyordum. Before the Storm duyurulduğunda da bu düşüncem değişmedi. Oyun, beş bölümlük ilk oyundan öncesini anlatacaktı, ayrıca Max ve zamanı geri sarma gücü olmayacaktı. Bu karamsar tavrım oyunu başlatıp sivri dilli ergen Chloe ile millete laf sokmaya başladığım anda geçti.

Before the Storm, Arcadia Bay‘deki sebebi bilinmeyen (acaba?) garip doğa olaylarından çok önce, yani ilk oyunun öncesinde geçiyor. İlk oyunun ana karakteri Max’in memleketi Arcadia Bay’e geri dönmediği, çocukluk arkadaşı Chloe’nin isyankar hayatına henüz ışık getirmediği zamanlar. Daha saçını bile maviye boyamamış olan genç Chloe’nin hayatı, babasının ölümüyle alt üst olmuştur. Eskiden Max ile birlikte korsancılık oynadığı günlerdeki neşeli hali gitmiş, yerine isyankar ve ketum bir ergen gelmiştir. En yakın arkadaşı Max, kısa mesajlarına dönmez olmuş, çevresindeki arkadaşları azalmış, okuldaki sorunlar diz boyunu aşmış… Tüm bunlar yetmiyormuş gibi annesinin, eski bir asker olan David ile ilişkileri iyice ciddileşmişti. Chloe hem David’den nefret ediyor hem de babasından kalan fotoğraf ve eşyaları kaldırdığı için annesine öfke duyuyor.

Aynı Max gibi, Chloe de sürekli güncellediği bir defter tutuyor.

Bir oyunda böyle sorunlu bir karakteri yönlendirmek pek çok insan için can sıkıcı gelebilir. Ama yine harika hikaye anlatımı ve şaşırtıcı diyalog seçimleriyle oyun oldukça ilginç bir hal alıyor. Doğal olarak, önceki oyundaki gibi Max’in o muhteşem zamanı geri sarma özelliği yok. Bu sefer işin içinde Chloe olduğundan, sivri dili devreye giriyor. Oyunda ilerlemek için etkileşime geçtiğimiz insanlarla olan diyaloglarda 4 farklı seçenek yer alıyor. Belirli bir zaman içinde yaptığımız her akıllıca seçim bize ilginç sonuçlar sunuyor. Tabii bu sonuçların oyunda çok büyük değişikliklere yol açması gibi bir durum yok. En azından daha önceki oyundaki intihar sahnesi kadar büyük bir yol ayrımı şu an için bulunmuyor.

Hayat Çok Garip

Toplam üç bölümden oluşacak olan oyunun ilk bölümüne, reşit olmadığımız için zar zor girdiğimiz yeraltı bir metal konserinde başımızı derde sokarak başlıyoruz. Bu dertten kurtulmamızda okulun gözde kızı Rachel Amber bize fazlasıyla yardımcı oluyor. İlk oyunu oynamış olanlar… Evet, o Rachel Amber. Oyunun başından itibaren kayıp aranıyor ilanlarındaki zavallı Rachel Amber… Chloe’nin Rachel ile beklenmedik ilişkisi hızlı bir şekilde arkadaşlıktan romantizme kayıyor. Bu esnada okuldakiler Rachel gibi her yönden mükemmel bir kızın, Chloe gibi bir zavallıda ne bulduğuyla ilgilenmekten başka bir şey yapmıyor. İlk başlarda bizi melankolinin esiri eden oyun, sonlara doğru duygusal tempoyu iyice artırıyor, sondaki geçmişi hatırlama ve duygusal patlama sekanslarıyla zirve yapıp ilk bölümü sonlandırıyor.

Etrafta gezinmek, eşyalarla etkileşime girmek ve insanlarla konuşmak dışında belirli alanlara markerle sloganlar karalayabiliyoruz. Bu, aynı ilk oyundaki Max’in fotoğraflarına benzeyen “collectible” türü bir sistem. Duvar yazısı yazılacak tüm alanları bulduğumuzda bir başarım kazanıyoruz.

Oyunun grafikleri neredeyse ilk oyunla aynı. Sesler de ilk oyundaki kadar hoş. Teknik konularda ne çok büyük bir artısı ne de bir eksisi var. Fakat müziklere gelirsek, oyun yine harika müzik seçimleriyle kulaklarımızın pasını alıyor.

İncelemeyi bitirmeden önce, diyalog sisteminde çok hoşuma giden bir detayı paylaşmadan edemeyeceğim. Okulda arkadaşlarımızla masaüstü FRP oynadığımız sekansta, Chloe olarak bir barbar elf kadınını canlandırıyoruz. Burada DM’imizi iyice dinleyip efsanevi bir oyun çıkarmak veya tamamen şakaya vurup kendimizi eğlendirerek diğer oyuncuyu ve DM’i uyuz etmek bizim elimizde. Bu tür çok seçmeli diyalog sistemini böyle güzel bir şekilde kullanmaları çok hoşuma gitti. Umarım sonraki bölümlerde bu FRP seanslarına devam etmemize izin verirler.

Bu sefer oyunun geliştirme aşamasını Dontnod yerine Deck Nine isimli bir stüdyoya veren Square Enix, hiç de yanlış bir hareket yapmamış. Bu yeni stüdyo, ilk oyunun başarılı yanlarını sırtlayıp yola devam etmeyi iyi becermiş. İlk oyunu oynayan ve seven herkesin kesinlikle oynaması gerektiğini düşündüğüm Before the Storm’un yeni bölümlerini dört gözle bekliyorum.

GENEL BAKIŞ
Grafik
7.8
Ses/Müzik
8.5
Oynanış
7.8
Hikaye
9
Önceki İçerikNioh Son Eklentisine Kavuşmak Üzere
Sonraki İçerikThe Walking Dead İlk Sezonu Kısa Süreliğine Ücretsiz
life-is-strange-before-the-storm-incelemeGeçtiğimiz senelerin en hoş sürprizlerinden birisi olan Life is Strange'in yeni oyunu Before the Storm, Max ve Chloe'nin beş bölümlük macerasının öncesinde geçiyor. Bu sefer farklı bir stüdyo tarafından geliştirilen ve üç bölümden oluşacak olan oyunun birinci bölümü ilk oyun kadar umut vaat ediyor...

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz