Pyre İnceleme

Supergiant Games yine sessiz sedasız dibimize kadar sokulup kocaman bir oyunu kucağımıza bırakıp gidiyor. Bastion ile ilk bakışta kalplerimizi kazanan stüdyo, ikinci oyunları Transistor ile de yerini pekiştirmişti. Şimdi karşımızda üçüncü oyunları Pyre var. Greg Kasavin ve yaratıcı ekibi bu sefer bize neler hazırlamışlar, hepsi Pyre incelememizde.

Distopik Manzaralar

Bastion’da yıkılmış bir dünyada hayatta kalmaya çalışanları toplayıp yeniden bir “ev” inşa etmeye çalışan “çocuğu”, Transistor’de ise uzak bir gelecekteki yozlaşmış bir dünyada konuşan kılıcıyla birlikte kaçak hayatı yaşayan ses sanatçısı Red’i canlandırıyorduk. Supergiant Games, Pyre ile yine bir distopik dünyaya ışınlıyor bizi. Bu sefer canlandırdığımız kişi… Kendimiziz.

Asırlarca hüküm sürdükten sonra yıkılmış bir imparatorluğun küllerinden yükselmiş bir ülke: Commonwealth. Pek çok etnik kökenli vatandaşın birlikte yaşamaya çalıştığı fakat git gide baskıcı bir rejime dönüşen, sadece zenginlerin hayatını yaşayabildiği, geri kalanların ise ya kuzey sınırında düşmanla savaştığı ya da bir şekilde hayatlarını idame ettirmeye çalıştığı topraklar. Bu topraklarda adalet de çok tıkırında işlemiyor. Commonwealth’in ve sefasını sürenlerin keyfini bozacak veya tahtını sallandıracak her şey suç. Bu suçlardan birisi de okur yazar olmak. Evet, Commonwealth’te okumak büyük bir suç ve cezası da diğer “büyük” suçlar gibi sürgün. Bu dünyada okuyabilen birini bulmak çok zor. Bu arada yanlış anlaşılma olmasın. Oyun Commonwealth’te geçmiyor. Bu oyun, suçluların sürüldüğü başka bir “alt” dünya olan Downside‘da geçiyor. Downside’ın sakinleri genellikle çeşitli nedenlerle suçlu bulunmuş kişiler. Bazıları haftalardır burada, bazıları ise on yıllardır. Oyuna başladığımızda kendimizi “Reader” yani Okur olduğumuz için sürüldüğümüz Downside’de açlıktan ve hastalıktan ölmek üzere buluyoruz.

Bir anda önümüzde beliren bir vagondan inen birkaç kişi bizi içeri alıyor ve seyahatlerinde onlara eşlik ediyoruz. İçi dıştan görülenden çok daha geniş olan bu vagonun sakinleri kendilerine Nightwings diye adlandıran bir grup.

Soldan sağa: Rukey Greentail, Jodariel, Hedwyn

Kader Yoldaşlarımız

Vagonun sakinleri Nightwings ekibi, oyun ilerledikçe genişlese de bizim için temeli Rukey, Jodariel ve Hedwyn oluşturuyor.

Rukey Greentail: Commonwealth’te yaşayan Cur isimli köpeğe benzeyen bir ırka mensup, fırsatçı ve biraz kendini beğenmiş olsa da eğlenceli bir eleman.

Jodariel: Kocaman boynuzları ve iri yapısıyla korku salan, demon ırkına mensup karakterimiz Jodariel’in katı görünüşünün altında kendinden çok başkalarını düşünen, cesur ve iyi kalpli bir kadın yatıyor.

Hedwyn: Oyunun başında bizi ölümden kurtaran Hedwyn, bir gün Downside’taki sürgünden de birlikte kurtulacağımıza söz vererek hayata tutunmamızı sağlıyor.

Downside denen bu sürgün diyarından kurtulup yukarıdaki Commonwealth’e yani eve geri dönmenin bir tek yolu var. O da Scribes denilen mitolojik tanrısal varlıklardan kalan çok eski bir ritüeli yerine getirmek. Bu ritüel, üçer kişilik iki ekibin karşı karşıya geldiği bir nevi “sihirli basketbol” maçı. Bu ritüellerin oynanışını ve kurallarını aşağıdaki paragraflarda açıklayacağım. Ama önce belirtmek gerek. Bir ekibi ekip yapan ilk kural o ekipte bir Reader (Okur) olması. Nightwings ekibinin Okur’u ise biziz. Oyun içerisinde görsel bir tasvirimiz yok. Bu yüzden tüm karakterler oyuncuya bakar konumda. Yani karakterlerin bakışları ekranı delip oyuncunun gözünün içine bakıyor.

Vagona yeni ekip arkadaşları geldikçe eşya sayısı da artıyor

Ritüeller dışındaki oynanış daha çok visual novel tadında. Yani diyaloglar, karakterlerin durağan çizimleri ve altta konuşma bandı çıkacak şeklinde işliyor. İşitsel dil ise o dünyaya özgü, yabancı bir dil. Her karakter, söz kendisine geldiğinde kısa bir süre kendi sesinden konuşuyor. Alttaki konuşma bandından da cümlenin devamını görüyoruz. Oyunu sırf bu özelliğinden dolayı oynamayacak olan bir kitlenin olduğu açıkça ortada. Dürüst olmak gerekirse ilk 4 saatte ben de biraz sıkılmıştım. Fakat hikaye ilerledikçe ve karakterlere bağlandıkça bu sıkıntım yok oldu. Diyaloglar dışında ritüellere gitmeden önce vagondaki kadim kitapta beliren sayfaları okuyup yeni bilgiler okuyabiliyor, büyülü bir yeşil kürenin içine 800 yıldır hapsolmuş Sandra’dan ekip arkadaşlarımızı eğitmesini isteyebiliyor, üyelerin taşıdıkları tılsımları değiştirip biyografilerini okuyabiliyor, pek çok objeyle etkileşim kurabiliyor veya vagon sakinleriyle sohbet edebiliyoruz.

Oyunlar Başlasın!!!

Geldik anlatması en çetrefilli yere. İsterseniz önce videoyu izleyelim.


Öncelikle takımdaki Okur olarak gökyüzündeki yıldızlara bakarak sonraki maçın nerede ve kimlerle olduğunu okuyoruz. Ardından maç başlamadan önce sahaya çıkacak üçlüyü seçiyoruz. Gördüğümüz gibi iki takımın da Pyre adı verilen ve basketboldaki potaya benzeyen ateş alanı var. Varsayılan olarak bu Pyre’ın değeri 100 olsun. Oyunda Orb (Küre) olarak geçen ve benim bu yazıda top olarak bahsedeceğim nesneyi düşmanın Pyre’ına soktuğumuzda sayı atmış oluyoruz. Fakat basketboldaki gibi üstümüze skor yazılmıyor, rakibin Pyre değeri 100’den geriye düşüyor. Bu değer 0’a ulaştığında da ekip yenilmiş sayılıyor. Her şey bu kadar basit değil tabii ki…

Savunmadayken, yani elimizde top yokken oyuncularımızın kendilerine özgü auraları, defansı oluşturuyor. Rakip, savunmadaki oyuncunun yakıcı aurasına girdiği anda bir süreliğine oyun dışı kalıyor. Hemen bu fırsatı değerlendirip, R2 ile hızla koşarak topu almamız gerekiyor. Savunmadaki bir diğer seçenek O tuşuna basarak saldırı hareketimizi yapmak. Yine karaktere göre çok değişen bir özellik bu. Örneğin Jodariel ileri doğru genişçe bir alana bir güç dalgası gönderirken, minik kanatlı arkadaşımız Ti’zo kendisini patlatarak geniş çapta bir alana kamikaze saldırısı yapıyor. Özellikle uçan veya sayı yapmak üzere olan rakibi durdurmanın bir diğer yolu ise tam önünde kare (çoğu karaktere göre zıplama) tuşuna basarak topu elinden düşürmesini sağlamanız.

Maç Devam Ediyor

Gelelim atak kısmına. Top elimize geçtiği an O tuşu topu uzağa fırlatma seçeneğine dönüşüyor. Sayı yapmamız için elimizde topla rakibin Pyre’ına dalabilir veya uzaktan şut çekebiliriz. Bunu yaparken tabii ki rakibin aurasına, diğer arkadaşlarımızın sahadaki konumlarına ve en önemlisi staminamıza dikkat etmemiz gerekiyor. X tuşuyla ise pas verebiliyoruz. Bu arada koşmak, zıplamak gibi özellikler bize stamina kaybettiriyor ve stamina çubuğumuz boşaldığında, dolana kadar bu hareketleri yapamıyoruz. Tüm bu taktiklerin içine bir de stamina kontrolü de girmiş oluyor.

Ponçik misin nesin?

Kim Demiş Pembiş Kanatlı Şeytanlar Beceremez Diye?

Spor oyunlarıyla fazla alakam olmasa da lise yıllarında NBA Street oynamayı severdim. Aradan yıllar geçti, Rocket League çıktı. Şu sıralar da Overwatch’un yaz oyunlarındaki Lucio Ball fazlaca rağbet görüyor. Bu türü sevsem de çok beceremediğim için oynarken sinirden kudururum. Pyre’ın ritüelleri de bu oyunların izinden gitse de aslında hiçbirinin yapamadığını yapıyor ve korkunç bir çeşitlilik sunuyor. Ayrıca bu saydığım örneklerden daha akıcı ve eğlenceli bir oynanış sunduğu için midir bilinmez, oyun boyunca hiç sinirlenmedim.

Bu geceki yıldız falınızda Özgürlük var!

Ritüellerden önce karşınızdaki ekibe göre bir üçlü belirleyip taktiğinizi oluşturmanız gerek. Zira başlarda çok kolay olan oyun ilerledikçe zorlaşıyor. Ekibimize kattığımız her karakter hem kişilik hem de yetenek olarak çok farklı. Örneğin; minik tatlı şeytan Ti’zo koşmak yerine serçe gibi sekiyor, kareye bastığımızda staminamız yettiğince kanat çırparak topu çeşitli engellerin ve rakiplerin üzerinden taşıyor. Kendini patlattığında veya rakip tarafından saha dışı kaldığında ise nakavt olduğu yer ile bizim takımın Pyre’ının dibinde bir portal açıyor. Bu pasif özellik sayesinde top bizdeyken bu portaldan geçip rakibin Pyre’ına smacı basmamız işten bile değil. Her bir karakter, maç sonrasında tecrübe puanları alıp seviye atlayabiliyor. Atladığımız seviyelerle kazandığımız puanları da karaktere özgü yetenek ağacında harcayarak yetenekleri geliştirmemiz ve özelleştirmemiz mümkün.

Pyre hiç de gözüktüğü gibi bir oyun değil. Bu ritüeller görünenin aksine oldukça derin, hızlı ve eğlenceli. Hikaye yönünden de bu maçların hiçbirisi boşuna yapılmıyor. Her maçın bir anlamı ve hikaye açısından önemi var. Oyuna doldurma ve uzatma için yapacağınız maçlar eklememişler.

Bir diğer önemli nokta da bu oyunda Game Over yok! Maçı kaybettiyseniz bu kayıpla önünüze devam ediyorsunuz. Bir noktadan sonra maçlar sezonlara dönüşüyor, puan tablosu oluşuyor. Mağlubiyetlerinizle ve galibiyetlerinizle başınız dik, alnınız açık yolunuza devam edebiliyorsunuz. (Hırs yaptıysanız oyun kaydetmeden hemen menüye dönüp maçı baştan başlatabilirsiniz tabii)

Bakalım iddia ne vermiş bu hafta

Özgürlüğe Bir Smaç Bas

Gelelim teknik özelliklere. Pyre’ın görselleri önceki iki oyun gibi 2D, 3D karışık olarak harmanlanmış. Supergiant’ın sevilen çizeri Jan Zee git gide mükemmellik sınırını aşmaya başlamış. Oyunun görselliği dillere destan güzellikte. Haritanın katman katman işlenmiş olması, her bölgenin kendine has renk paleti, harika karakter tasarımları ve 2D/3D efektleri sayesinde gözlerimiz bayram ediyor.

Supergiant Games diyince aklımıza gelen ilk şeylerden biri de müzikleridir. Bastion ve Transistor’deki müzikleriyle çıtayı tepelere taşıyan Darren Korb, yine muhteşem bir albüme imza atmış. Birbirinden ilginç tematik parçalardan oluşan Pyre albümünü Supergiant’ın kendi Youtube kanalından dinleyebilirsiniz. Önceki oyunlardaki gibi bu oyunda da müzik katman katman kaydedilmiş. Örneğin; aksiyon dolu bir sahnede müzik ritim+gitar+vokal şeklinde çalarken, o sırada diyaloğa girdiğimizde vokal katmanı susuyor. Buradan da karakter seçim menüsünü açarsak gitar susuyor ve geriye ritim kalıyor. Darren Korb bu tür katmanlı ses geçişlerini öyle doğal bir şekilde yapıyor ki kulağınız oyunun ritmine ve akışına uyum sağlamış oluyor.

Yukarıda hikayeden biraz bahsettik. Oyun ilerledikçe ekibe katılan kişiler bazen diğer ekip arkadaşlarımızın eski düşmanları olabiliyor. Fakat özgürlüğümüz için tüm kırgınlıkları toprağa gömüp yola devam etmeyi de biliyorlar. Ekip üyelerinin çeşitliliği konusunda harika bir iş çıkaran yapımcılar, bunu sadece sözde bırakmamış; hem oynanış hem de karakter gelişimi olarak da işleyebilmişler. (Mini Spoiler) Her sezon sonunda bir kişiyi Downside’dan kurtarıp özgürlüğüne kavuşturma hakkımız var. Buna biz, yani Okur karar veriyor. Öte yandan özgürlüğüne kavuşan kişiyi bir daha göremeyeceğimiz ve ritüellerde seçemeyeceğimiz için içimizi büyük bir hüzün kaplıyor. Sırf bu yüzden, bana sürekli büyük seçimler yaptırdığı için bu oyunda fazlaca ter döktüm. (Spoiler Bitti)

Son olarak oyunda bir adet Versus modu buluyor ama maalesef Online bir mod değil kendisi. Seçtiğimiz takımla bilgisayara veya ikinci oyuncuya karşı istediğimiz kadar maç yapabiliyoruz. Fakat bu oyunu benimle oynayacak kimsem olmadığım için ben bilgisayara karşı oynadım. Online mod olmayınca bu kadar zevkli bir maç sistemi de oyunu bitirdikten sonra boşa gidiyor. Keşke bir şekilde online özellikler eklense de sabahlara kadar yabancıların ateşlerine smaç bassak…

Uzatma Dakikaları

15-17 saatlik Downside yolculuğumuza eşlik eden dostlarımızdan kiminin yukarıda bekleyen sevgilisi, kiminin yarım kalmış işleri, kiminin yolunu gözleyen annesi var. Saatler geçtikçe onlara daha da çok bağlanıyor, hikayenin sonunu daha da merak ediyoruz. Tüm bunların yanında çok zevkli büyülü basketbol maçlar yapıyor ve yabancı ama gizemli kıtalar arasında yolculuklara çıkıyoruz. Supergiant Games, son dönemde bağımsız oyunlarda gördüğümüz başarısız denemeler içerisinden yine alnının akıyla sıyrılıyor. Pyre, uzun yıllar unutulmayacak bir yapıt olarak zihnimize kazınıyor.

Oyunu PC için Steam üzerinden veya PS4 için PS Store’dan uygun fiyatlara satın alabilirsiniz.

GENEL BAKIŞ
Görseller
9.5
Oynanış
8.8
Ses / Müzik
9.8
Eğlence ve Sunum
8.5
Önceki İçerikWargaming ve VRTech Güçlerini Birleştirdi
Sonraki İçerikCat Quest inceleme
pyre-incelemeHerkese hitap etmese de RPG/Visual Novel/Spor şeklinde kendi türünü yaratmış çok özel ve güzel bir oyun.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz