The Last Guardian – İnceleme

PlayStation 2 platformunda ICO ve Shadow of Colossus gibi harika oyunlara imzasını atmış olan Team ICO yapımına 2007 yılında başladıkları yeni oyunları The Last Guardian‘ı duyurduğunda oyun dünyasında büyük bir heyecan yaratmıştı. Maalesef yapım süreci yılan hikayesine dönen, çıkışı sürekli ertelenen ve en koyu takipçilerinin bile zaman içinde çıkışı konusunda umudunu yitirdiği oyun yaklaşık 10 yıllık bir sürecin ardından nihayet oyunseverlerin beğenisine sunuldu. Karışık hisler ile oynamaya başladığımız oyunda kafamızda sürekli şu soru canlandı “Bu uzun bekleyişe değdi mi?” Yazımızın devamında bu soruya hep beraber bir cevap arayacağız.

Kalpleri Isıtan Bir Arkadaşlık

The Last Guardian, ekibin önceki oyunları gibi daha sizi ilk anlarından itibaren ele geçiren bir yapım. Ana karakterimiz, vücudu tuhaf rünlerle kaplanmış olan küçük bir çocuk, nasıl geldiğini hatırlamadığı ürpertici bir mağarada zincirlere vurulmuş bir yaratığın yanında uyanıyor ve oyun kontrolü bize devrediyor. Bir dış ses bize olayları adeta bir hikaye ya da bir anı gibi aktarırken neler olup bittiğini anlamaya ve mağaradaki tuhaf yaratığın gizemini çözmeye çalışıyoruz. Çok geçmeden oyunda yönettiğimiz karakterin bir değil, iki olduğunu ve ikinci karakterimizin ise bu tuhaf ama sevimli yaratığın ta kendsi olduğunu anlıyoruz!

Bir Kuş… Bir Kedi… Hayır O Trico!

Bugüne kadar bir video oyununda görebileceğiz en sevimli en tuhaf yaratık işte tam karşınızda. Oyun boyunca bize yoldaşlık edecek olan Trico Japonca Tori (kuş) ve Neko (kedi) kelimelerinin birleşiminden oluşuyor. Tıpkı isminde olduğu gibi tasarım ve huy olarak da bu iki hayvanın acaip bir kırması olan Trico, afacan tavırları ve cana yakınlığı ile çok kısa bir süre içinde kalbimizi fethediyor. Ayrıca kendisi özgürlüğümüze giden uzun yolda tek yoldaşımız. Dev cüsseli arkadaşımız kanatları zarar gördüğü için uçamasa da bizi erişmediğimiz yerlere taşıyor, zaman zaman da tehlikelerden koruyor. Tabii maceranın tüm yükünü tek başına sırtlanmıyor, isimsiz küçük çocuk da Trico’nun geçemediği yerlerden geçerek yoldaşını ve kendini özgürlüğe bir adım daha yaklaştırıyor.

Görselleri, özellikle çevre detaylarıyla çok etkileyici olan The Last Guardian gerçekten oynayanın gözlerini okşuyor. Dış mekanlardaki mimari tasarımları görüp de etkilenmemek elde değil. Trico’nun tasarımı, tüylerinin rüzgarda tane tane dalgalanması gibi detaylar da bakmaya doyamayacağınız cinsten. Ancak bu güzel detayların faturası da maalesef ağır şekilde konsolumuza yansıyor. The Last Guardian PS4 Pro’da stabil 4K çözünürlüğe kadar 30 fps hızında çalışırken standart PS4 sistemlerinde kare başı görüntüleme hızında zaman zaman gözünüze batan düşüşler olabiliyor. Yapımcı ekibin aslen PlayStation 3 için geliştirdiği ancak bitmek bilmeyen ertelemeler sonucu PlayStation 4’e kaydırdığı oyunu daha iyi optimize etmelerini beklerdim, ancak anlaşıldığı üzere bu uzun süreçte oyun pek çok kez silbaştan ele alınmış ve özellikle PS4 mimarisine rahatlıkla adapte edilememiş.


Küçük Bir Yakınma Molası

Hazır yakınmaya başlamışken biraz da kontrollerden dem vurayım. Maalesef oyunun en zayıf noktası kontrolleri. Geç tepki veren, oldukça tutuk, tuhaf bir kontrol mekanizmasına oturtulmuş oyun. Öyle ki zaman zaman çok emin olduğunuz hamleleri bile yapamayıp sinir krizleri geçirmenize neden olabiliyor. Karakter kontrollerine ek olarak kamera kontrolleri de zaman zaman saçmalayabiliyor, özellikle Trico’nun sırtında iken herhangi bir yapıya çok yaklaştırırsanız kameranın kendini resetleyip sizi o anın büyüsünde koparmak gibi bir huyu var. Ek olarak oyun boyunca verdiğiniz komutlarla sizi büyük finale ulaştıracak olan Trico’nun yapay zekası zaman zaman kilitlenip kararsızlığa düşebiliyor. Hayır hayvancağızın dikkatinin dağılıp sizi dinlemediği kısımları kastetmiyorum, onlar şovun bir parçası… Ciddi anlamda sorunlu anlar yaşayabiliyorsunuz.  Spontane aklıma gelen bir kaç durumu yazayım. Örneğin Trico’nun kafasını uzatıp beni yüksek bir noktaya ulaştırması gereken bir kısımda arkadaş sürekli kafasını geri çekerek o noktaya erişmemi engelledi. Devasa sütunlar üzerinde zıplayarak beni sırtında taşıdığı bir kısımda da duraklayarak “herhalde varmamız gereken noktaya geldik” diye düşündürten, ve ben sırtından indikten sonra ise beni olay yerinde terkedip giden bir yapay zekadan bahsediyorum. Biraz şansa bağlı olduğunu düşünmekle birlikte çeşitli durumlarda başıma böyle olaylar geldi ve oyunda ilerleyişimi yavaşlattı. Bu arada oldukça aksiyonlu bir sahnede kazayla da olsa sevgili Trico’nun beni bir uçurumdan aşağı attığını da not düşeyim.

Evet, bunları da içimden attığıma göre artık tamamen oyunun iyi yanlarına odaklanabilirim; örneğin oyunda çalan harika parçalara!  The Last Guardian’ın müzikleri oyun dünyasında çok fazla çalışması olmayan (ancak oyundaki parçaları dinledikten sonra gelecekte de bir çok oyun projesinde görmek istediğim) bir bestekara, Takeshi Furukawa‘ya ait. Oyunun sinematik anlatısına kuvvet katan, duygu yüklü besteler çıkarmış kendisi. Oyun görsel ve sesleri ile bir sanat filmi tadında ilerlerken genellikle bulmacalar çözüyor ya da sizi yakalamaya çalışan tuhaf varlıklarla (teknik olarak hareket eden zırhlar ile) Trico’yu mücadele ettiriyorsunuz. Küçük çocuk savaşmak için biçilmiş kaftan değil, ancak mücadele kısımlarında ufak da olsa bir katkıda bulunabiliyor. Düşmanların sırtlarına atlayarak, ya da onlara toslayarak Trico’ya saldırmalarını engelleyebiliyorsunuz. Ancak bu tuhaf askerlerin en büyük önceliği Trico’yu alt etmekten ziyade küçük çocuğu yakalayıp götürmek. Bir şekilde ele geçirilirseniz gamepad’inizdeki tuşları delice pataklayarak ellerinden kurtulabiliyorsunuz, ancak sizi ışıltılı geçitlerin içine sokmayı başarırlarsa bir önceki otomatik kayıt noktasına geri dönüyoruz. Bu arada… savaşlardan sonra Trico’ya saplanmış mızrakları sökmeyi ve tüylerini okşayıp temizlemeyi ihmal etmeyin.

Trico’nun Türkçesi

Söz konusu Sony olduğu zaman özellikle dağıtımını kendilerinin üstlendikleri oyunlarda Türkçe dil desteğine önem verdiğini biliyorsunuzdur. Gelenek The Last Guardian ile bozulmamış ve Türkçe menü ve Türkçe altyazı desteği eklemişler (işletim sisteminiz Türkçe ise otomatik olarak Türkçe oluyor oyun). Seslendirme konusunda burun kıvırmayın, zira oyundaki karakterlerin kullandığı dil otantik bir his yakalamak amacıyla bu oyun için türetilmiş, gerçek olmayan bir dil. Çeviriler ise her zamanki gibi oldukça başarılı.

The Last Guardian şiddet ve aksiyon dozu iyice artmış günümüz oyunları arasında naif yapısı, puzzle üzerine kurgulanmış oynanışı, sinematik anlatısı ile adeta çölde bulduğumuz bir vaha gibi ferahlatıyor. Kusuralarına rağmen bu duygu yüklü yol hikayesini, birbirlerine tamamen yabancı ve zıt yapıda ikilinin arkadaşlığı kalplerimizi eritiyor ve bizi belki de unutmaya yüz tuttuğumuz güzel duyguları tekrar hissettiriyor. Yaklaşık 12 saatlik bir deneyim sunan oyun, tamamladığınız zaman harika bir anı olarak kalbinizde yer edinecek. Herkesin kendini adayabileceği bir oyun olmasa da PlayStation 4 sahiplerinin bir şans vermesi gerektiğini düşünüyorum.

Puanlamaya geçmeden önce oyunun fragmanı ile sizi başbaşa bırakayım:

GENEL BAKIŞ
Oynanış
7
Görseller
8
Ses / Müzik
9.5
Hikaye / Sunum
9
Eğlence
8
Önceki İçerikSherlock’un 4. sezonu için yeni bir fragman yayınlandı!
Sonraki İçerikSÖYLENTİ: For Honor’ı oynamak için internet bağlantısı zorunlu olacak
Başlat Tuşu'nun genel yayın yönetmeni. 1984 doğumlu. Sırasıyla İngilizce Öğretmenliği, Resim ve Animasyon bölümlerinde eğitim görmüş bir yazar / çizer / animatör. Siteye katkıları dışında çizgiroman, canlandırma ve sinematografi üzerine çalışmalar yapar. Çocukluğundan bu yana video oyunları onun için hobiden de öte bir tutku olmuştur.
the-last-guardian-inceleme Uzunca bir bekleyişin ardından beklentilerimizi sonuna kadar karşılayan harika bir oyuna kavuştuk. Trico ise bugüne kadar video oyunlarında bize sunulan en eşsiz yoldaş olarak kalplerimizdeki yerini aldı.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz