Ana Sayfa Editör'ün Şarap Çanağı Tek Bir Hayat Değil, Birçok Hayatım Var Benim

Tek Bir Hayat Değil, Birçok Hayatım Var Benim

RPG oyunlar, oynadığımız oyun türleri arasında en eski olanlarından birisidir. Günümüzde RPG denince akla en çok gelen oyunlar şüphesiz “The Elder Scrolls V: Skyrim” ve “World of Warcraft” ilk başlarda sadece yazılardan ibaret olan RPG oyunları şuan birçok görsel açıdan doyuruculuk veren ve fantezi yönü ile insanı içinde bulunduğu dünyadan alıp bambaşka bir dünyaya sürükleyerek farklı hayatları yaşama imkanı sunar.

Birçoğumuz Masaüstü FRP oyunlarını oynamışızdır ya da en azından duymuşluğumuz vardır. Bir masaya arkadaşlarınızla elinize bir kağıt ve kalem alarak önce karakterinizi yaratıp kişisel özelliklerini belirledikten sonra DM arkadaşımızın yönlendirmesi ile oynadığımız gerçek anlamda RP yaptığımız oyunlar günümüz RPG oyunlarının gelişmesine ciddi anlamda katkıda bulunmuş ve birçok oyunda masa FRP’leri sayesinde çıkmıştır. Oyun şirketlerinin artması ile beraber birçok yeni RPG oyunlarda piyasaya çıktı, fakat hiçbirisi daha önce oynadığımız efsane oyunların yerini tutamıyor. Biraz ağır olabilir ama 3-5 kuruş para kazanabilme amacı ile kötü bir senaryo ile giriş yapan firmalar (merdiven altı işletmeler) RPG oyunlarının adını ciddi anlamda lekeleyip yeni neslin bu tarzı çok kötü şekilde tanımasına olanak sağlıyor. Bu tarz oyunları yaparken dikkat edilmesi gereken en önemli husus hikayenin doyurucu ve çekici olması. Halen aramızda Diablo 2 oynayanlar vardır. O zamanları nasıl bir kenara atabiliriz ki? Oyuna girip kendimize göre bir sınıf seçtikten sonra hikayenin bizi oradan oraya sürükleyerek günlerce diablo’nun peşinden koşmamız… Zaman Diablo 2’yi ne kadar yaşlandırsa da kolay kolay eskiyebileceğini düşünmüyorum.

Mass Effect gibi TPS ve FPS oyunlarının Sci-Fi ile RPG’yi birleştirerek yapılmaları bizlere aslında bu tarzın ne kadar geniş ve evrensel olduğunu gösterdi. Kılıçlarımızı indirip lazer silahlarını aldığımız, atımızdan inip uzay gemimize bindiğimiz, ortaçağdan çıkıp uzay çağına geçtiğimizde, “Abi lazer silahı buldum”, “Ben daha uzay çağına geçemedim beyler hala pompalı tüfeğimle fişek sıkıyorum eski kafayız biz” şeklindeki konuşmalarımız hala dün gibi aklımda. O hep alıştığımız türün farklı bir versiyonu ile dikkatleri bir anda üzerine toplayarak güzel bir çıkış yaptı.

Türk yapımı olan Mount & Blade serisi hiçbir fantezi öğeyi içinde bulundurmadan saf hali ile ortaçağı yansıtarak gönlüme taht kurmayı başardı. Oyuna küçük bir biyografi hazırlayarak girdiğimiz karakterimizle yanımıza küçük bir birlik alarak orayı burayı yağmaladığımız veya gözümüzü en tepeye dikip tüm dünyayı ele geçirmeye çalışmamız ve bunu yaparken büyü, ejderha gibi fantastik öğelerden uzak olmamız bu oyunun ne kadar doğal bir RPG oyunu olduğunu gösterdi. O dünyada oradan oraya koşuşturarak kendimizden geçmemiz, içinde bulunduğumuz dünyadan uzaklaşıp Warband dünyasının bir parçası olmak hikaye az gibi görünse de kendi eklediklerimiz ile oyunun sürekliliğini sağlayarak saatlerce başından kalkamadık.

RPG oyunlar olmasaydı bugün bu kadar insan oyunlara ilgi duyar mıydı bilmem fakat bu tarza sahip olduğum için gerçekten mutluyum. Sınavlardan sonra veya zor bir iş gününden sonra bilgisayarımı açıp biraz RPG oyun oynayarak içinde bulunduğum dünyadan uzaklaşıp biraz stres atmanın zararından çok yararı olduğu kadar küçüklüğümüzde bir şeker ile mutlu olabilmemizin farklı bir versiyonu olsa gerek. Oyun oynarken kendinizi çok fazla kaptırıp sağlığınızı tehlikeye atmamanız dileği ile hepinize iyi günler dilerim.

YORUM YOK

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Exit mobile version