Ana Sayfa inceleme Final Fantasy XVI inceleme

Final Fantasy XVI inceleme

Konsol pazarında gelmiş geçmiş en köklü rol yapma oyunlarından biri olan Final Fantasy 90’lı yıllarda ana vatanı Nintendo’yu terk edip PlayStation’a geçişi ile köklü değişimler yaşamaya başlamıştı. İlk kez üç boyutlu görseller, eski oyunların medieval yapısı ile tamamen zıt bilimkurgu dünyalar ve dönemi için havalı sayılan fmv ara sahneleri ile zamanına damgasını vurmuştu. Özellikle VII ile X arasında küresel çapta altın çağını yaşayan seri, yaratıcısı Sakaguchi’nin ayrılışı ve tartışmalı olarak firmanın yeni oyunlardaki hatalı atılımlarıyla biraz buharını kaybetmişti. Yönetmeni Tetsuya Nomura’nın elinde mahvolan bir proje olarak nitelendirebileceğimiz Final Fantasy XV ise 10 senelik yapım sürecine karşın serinin en zayıf halkalarından biri olmuştu. Arada Final Fantasy VII’nin yeniden yapımı ile biraz itibarı toparlanan seri için çok daha radikal bir hamle gerekiyordu ki… işte o anda devreye Final Fantasy XVI girdi. Köklerine dönerken cüretkar sayılabilecek yenilikleri de barındıran oyunumuz aradığımız kan mı? Cevabımız Valisthea topraklarında yatıyor.

Kadere başkaldırı!

Öncelikle seriye yabancı olanlar için, Final Fantasy oyunları birkaç istisna dışında tamamen bağımsız yapımlardır. Takip ettikleri belirli temalar ve seride artık klasikleşmiş belirli unsurlar dışında tekrar eden bir şey olmaz. O nedenle seriye istediğiniz ana oyun üzerinden başlayabilirsiniz. Valisthea diyarında geçen Final Fantasy XVI, uzun zaman sonra seride tekrar medieval bir dünya sunuyor bizlere. Şovalyeler ve şatolar, büyü ve çelik, eski oyunlara damgasını vuran summonlar (bu oyunda Eikon olarak anılmaktalar) incelikle işlenmiş bir şekilde karşımızdalar. Seriyi 2000’li yıllardan sonra tanıyanların Game of Thrones gibi yakın dönem popüler olmuş başka fantezi eserlerle kıyaslayacağı aşikar, ancak 80’li ve 90’lı yıllarındaki pikselli halinde dahi serinin varmak istediği noktaya 16. yapım ile ulaşılmış gibi görünüyor. Öykünün özellikle eski oyunlarda sıkça işlenen kristaller üzerinden şekillenmesi ise ayrıca beni benden alan bir detay oldu.

6 ulusun yer aldığı Valisthea’da sıradan insanların yanısıra iki özel grup bulunuyor. Bunlardan ilki Bearer’lar, yani taşıyıcılar,  büyü kullanma yetisine sahip özel insanlar. Ancak Valisthea’da bir taşıyıcı olmak bir imtiyaz değil, aksine köleliğe neden olan bir lanet. Dünyayı yavaş yavaş etkisi altına alan ve kaynakları azaltan çöküntü git gide yayılıyor ve taşıyıcılar azalan kaynakların telafisi olarak kullanılıyorlar. Normal insanlardan ayırt edilmek için yüzlerine utanç verici bir damga vurulan taşıyıcılar ölene kadar sömürülüyorlar. Öte yandan Eikon adı verilen tanrısal varlıkların gücünü kullanabilen Dominant (Hakim) insanlar 6 ulusun güç dengesinde kilit bir role sahipler.

Hikayemizin ana karakteri Clive, Rosaria Düklüğü’nün varislerinden biri. Küçük kardeşi Joshua ise Phoenix’in, nam-ı diğer Anka Kuşu’nun hakimi. Clive Phoenix’in ateş büyüsüne kısmen sahip ve kardeşinin doğumundan itibaren onun koruyucusu olmak üzere eğitilmekte. Trajik olaylar sonucu yolları ayrılan iki kardeş ve yıkılan bir krallığın ardından Clive’ın önce intikam, devamında ise kozmik bir başkaldırıya uzanacak büyük yolculuğu başlıyor.

Biri Cid mi dedi?

Deve kuşundan bozma bineklerimiz Chocobo’lar, büyü isimleri, Eikon’lar gibi eski oyunlardan taşınan nice unsurun yanısıra çeşitli oyunlarda, farklı rollerde gördüğümüz Cid karakteri de Final Fantasy XVI’da, oldukça önemli bir rolde karşımıza çıkıyor. Clive’ın bir nevi öğretmeni, yol göstericisi olan Cid, ünlü aktör Ralph Ineson tarafından seslendirilmiş. Kendisini çeşitli filmlerden ve yakın dönem Diablo 4’te de Lorath’ın sesi olarak tanımıştık. Özgün sesi ile kendisi oyunu İngilizce dublaj ile oynamama sebep oldu ve bu paragrafı ustaya saygımı göstermek üzere kaleme aldım.

Oynanışa geçmeden evvel hikaye hakkında birkaç detay daha belirtmek istiyorum. Final Fantasy XVI, seride ilk yetişkin odaklı içerikle karşımıza çıkıyor. Serinin önceki oyunlarında nadiren gördüğümüz kan bu oyunda neredeyse her sahnede oluk oluk akıyor mesela. Uluslar arasındaki politik ilişkiler, karakter sunumları ve bir Withcer kadar cüretkar olmasa da yatak sahneleri seriye alışkın oyuncuları bile şaşırtacak. Ayrıca yine eski oyunlardaki karikatürize ve sansürlü küfürler yerine alelade küfür edilen ilk Final Fantasy oyunu duruyor karşımızda. Ancak oyunun en büyük sürprizi bu değil.

Merhaba aksiyon!

Final Fantasy ilk kez tam anlamıyla aksiyon tabanlı bir oynanış sunuyor. FF VII Remake ile bu kıvama çok yaklaşılmıştı ama en nihayetinde o da komut bazlı bir savaş sistemine sahipti. Final Fantasy XVI seride ilk kez kombolar ve özel yeteneklerinizi seri şekilde düşmana püskürttüğünüz, tamamen aksiyona odaklanmış bir savaş sistemi sunuyor oyuncusuna. Yapımcı Square Enix bu konuda en iyi işi çıkartmak için Japonya’nın en iyi aksiyon oyunlarından Devil May Cry serisinin savaş tasarımcısı Ryota Suzuki ile el sıkışmış.


Peki, sonuç nasıl olmuş derseniz…
Final Fantasy XVI’nın savaş mekanikleri ilk bakışta büyüleyici. Normal düşmanları kesip biçmek özellikle belirli yeteneklere sahip olduğumuzda harika. Boss savaşları da oldukça heyecanlı ve kendilerine has sürprizlere sahipler. Devasa Eikon savaşları ise kesinlikle işin doruk noktası. Öte yandan düşman çeşitliliği fazla değil ve aynı tipte şeyler ile kapışmak oyunun ilerleyen kısmında yorucu olmaya başlıyor. Oyun dizaynı açısından sevmediğim bir tercih olan, ancak geliştiriciler için bütçe dostu bir unsur olan “başlarda boss olan tiplerin ileride normal düşman olarak gelmesi” durumu da maalesef karşımıza çıkıyor. Ayrıca yüksek zorluklarda düşmanlar zorlayıcı olmaktan ziyade zarar süngeri yapılarıyla dikkat çekiyor. Bu nedenle oyunun sonlarına doğru aynı yaratıklara düzinelerce darbe indirirken tek istediğiniz şey bir an önce sonraki boss’a ulaşıp hikayenin devamına kavuşmak oluyor.

Muazzam sunum

Final Fantasy XVI’nın en güçlü ve aynı zamanda zayıf olduğu şey ise dünyası ve sunumu. Oyun lore açısından inanılmaz derin bir dünyaya sahip. Uluslar, ana karakterler, hatta yardımcı karakterler bile oldukça iyi dizayn edilmiş, sempatik ve akılda kalıcılar. Oldukça kalabalık bir kadro ve olaylar zinciri olmasına karşın oyunu istediğiniz an durdurup kim kimdir, ne ile alakalıdır görüntüleyebiliyorsunuz. Buna ek olarak oyunun hub bölgesinde uluslar ve politik ilişkileri, mücadeleleri, lokasyonlar ve daha bir çok detaya da ayrıca bakabiliyor, bir grafik üzerinden birbirleri üzerinde etkilerini gözlemleyebiliyorsunuz. Ara sahneler de oldukça başarılı ve akılda kalıcı zaten.

“O zaman nesi zayıf bu dünyanın?” derseniz; maalesef “Oyuna aktarılışı” derim. Açık dünya konusunda daha önceden pek de sıkıntısı olmayan Final Fantasy serisi XVI ile resmen bir adım geriye gitmiş ve bizi kapalı bölgelere mahkum bırakmış. Yeri geldiğinde çok büyük alanlarda, neredeyse özgür hissederek dolaşıyoruz ama oyunda ilerlediğimiz alanlar rol yapma oyunundan ziyade bir aksiyon oyununun “bölümleri” gibi kalmış. A noktasından B noktasına lineer şekilde ilerlediğimiz oyunda meşhur chocobo bineklerini aldığımızda hiç heyecan duyamıyoruz bu sebeple… zira 15-20 saniyeden uzun kullanmak pek mümkün olmuyor. Öte yandan görsel anlamda her şey dört dörtlük. Bir Final Fantasy oyununda uzun bir zamandan sonra ilk kez bir şehire girdiğimizde şehir gibi, zindana girdiğimizde zindan gibi hissetmeyi başarıyoruz. En azından XVI, bir önceki Final Fantasy oyununun ağzımızda bıraktığı kötü tadı bir derece yok etmeyi başarıyor. XV kadar büyük olmasa bile XVI’nın da tamamı gezilebilir bir dünyası olmasını çok ama çok isterdim ama.

Teknik detaylar

Final Fantasy XVI performans konusunda değerlendirmekte zorlandığım bir oyun oldu. Öncelikle oyunumuzun PlayStation 5’e özel geliştirilmiş bir oyun olduğunu belirteyim. Ancak Demon’s Souls Remake, Ratchet and Clank Rift Apart gibi yine bu konsola özel olan oyunlardaki kadar sistemin tüm niteliklerini sonuna kadar kullanıldığını hissedemedim. Bunun oyunun erken geliştirme aşamasıyla ilgili olduğundan dahi şüphelendim hatta. Konuyu şöyle detaylandırayım. Oyunumuz mevcut nesildeki çoğu konsol oyununda bulunan grafik ve performans seçenekleriyle geliyor. 4K çözünürlük ve saniye başı 30 kare ile oldukça alışık olduğumuz grafik moduna 60 fps odaklı bir performans modu eşlik ediyor… Ya da etmeye çalışıyor mu demeliyim? Dinamik bir çözünürlükte 60 fps hedefleyen performans modu zaman zaman 720p çözünürlüğe kadar düşse dahi stabil şekilde 60 kare hızını veremiyor. Bu konu oldukça şaşırtıcı, zira oyun Square Enix’in en deneyimli geliştirici grubu Creative Business tarafından geliştirilmiş. Özellikle ekibin lideri Naoki Yoshida, Square’in en kötü döneminde Final Fantasy XIV projesini akılcıl çözümlerle kurtararak adeta kahraman statüsüne ulaşmış bir ustadır. Buradan oyunun ilk geliştirilme sürecinin 30 fps odaklı olduğunu, ancak son dakika değişikliğiyle bir 60 fps modunun eklendiğini düşünmekteyim. Belki ilk planda oyunun aksiyon odaklı olması dahi planlanmamış olabilir. Buradan da oyunda tepkimi çeken ikinci büyük eksiye değineceğim.

Bir rol yapma oyununda, hele ki Final Fantasy gibi bir rol yapma oyununda ekip üyelerimiz her zaman çok önemlidir. Eski oyunlarda çeşitli rollerde ve niteliklerde olan parti elemanlarımızı en ideal şekilde kullanarak zorlu savaşlardan zaferle ayrılırdık. Aksiyon odaklı oynanış bu konuyu maalesef büyük ölçüde gölgede bırakmış. Oyunda harika karakterler var ve zaman zaman mücadelemizde yanımızda yer alıyorlar. Ancak geliştiriciler tüm odağımızı Clive’a vermek zorunda olduğumuzu düşündükleri için bu karakterler üzerinde kontrolümüz yok, tamamen yapay zekaya teslim edilmişler. Tek istisna olan Thorgal’a da üç tane basit komut verebiliyoruz. Halbuki bu işin formülü Final Fantasy VII’de çok iyi şekilde tutturulmuştu. Tam kontrol ve komut verme, ekip üyeleri arasında değişiklik yapma çok iyi bir dengedeydi. Neden oynanış üzerine o tarz süslemeler yapılmamış anlamlandıramadım. En azından yapay zeka biraz aktif olsaydı bari… siz dövüşürken uzaktan izleyip canları çekince bir iki kılıç batırıp tekrar geri çekiliyorlar.

Öncelikle demoyu deneyin

Oyunu övdüğüm kadar dövdüğüm noktalar da oldu, farkındayım ancak yine de üstüne basa basa söylemeliyim ki eksiklerine ve radikal değişikliklerine rağmen son dönem gelmiş en iyi, en hakiki Final Fantasy oyunu XVI. Final Fantasy ruhunun salt oynanışta olmadığını, karakterler ve iyi işlenmiş bir hikaye örgüsünde yattığını bize uzun yıllar sonra hatırlatmayı başardığı için geliştirici ekibe teşekkürlerimi sunarım.

Oyunun giriş kısmı ve zindanlarından birini iki ayrı bölüm halinde oynayabileceğiniz bir demo mevcut. İlk kısım hikaye anlatımı ve karakterleri diğer bölüm de ileri oynanış mekaniklerini sindirerek deneyim edebilmenize olanak tanıyor. Oyunun çıkış dönemi öncesi yayınlanan demo çoğu oyuncu tarafından beğenilmişti. Bu gruba özellikle seriye yabancı oyuncuların dahil olması 25 yıllık bir seri için çok önemli. Çağımızda çoğu şey değişiyor ve gelişiyor. Özlemini duyduğumuz çok şey var ama günümüze adapte olabilmeleri için bu değişim süzgecinden geçmeleri şart. Final Fantasy XVI büyük oranda bu işi başarıyla kotarmış, uzun yıllar sonra hem eski oyuncuları hem de yeni oyuncuları memnun etmeyi başarma potansiyeli olan bir oyun olmuş.

Eh demo da varken bir deneyin kendiniz son kararı verin derim. Valisthea’da görüşmek üzere!

YORUM YOK

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Exit mobile version