Sene 1997. O sıralar bende bilgisayar yok. Babam sağ olsun çakma atariler yerine bana Sega almıştı; çevremdekiler 9999 in 1’lerde Mario ve Contra oynarken, ben FIFA, NBA Live falan oynuyordum. 2000’lere kadar evime bilgisayar girmedi. İlk bilgisayarımı aldığımda yanında sipariş ettiğim oyunlardan biri de Grand Theft Auto: III‘tü. Mahallede abilerden duyduğumuz “Bir oyun var, hem ateş ediyorsun hem istediğin arabaya biniyorsun.” diye ballandıra ballandıra anlatılan oyunu çok merak ediyordum.
Uzun bir süre görevlerin nasıl yapıldığını bilmeden oynadığım bu oyun, beni çok etkilemişti. İlk defa bir oyunda kendinizi özgür hissediyordunuz. O zamanlar da “retro” kafasına sahip olduğumdan eski oyunlarını alıp oynamaya başlamıştım. Oyunları açtığımda, GTA: III‘ten önceki oyunların 2 boyutlu olduğunu bilmediğimden biraz hayal kırıklığına uğramadım değil o zamanlar. Ancak yine de bir kültü oynuyor olmak aşırı heyecan verici bir şeydi.
GTA: V çıkalı çok oldu, yeni bir oyun da henüz duyurulmuş değil. (Yeni oyunun tabii ki geleceği kesin.) Ama biz içimizdeki heyecanı tutamadık, GTA tarihine daldık.
Özgürüz ikimiz de.
Grand Theft Auto ilk açık dünya oyun değil aslında. Zamanında Nintendo için geliştirilmiş ve sayısız kez Nintendo’nun dayatmalarından ertelenmiş, en son Nintendo’nun yayımlamayacağım dediği Body Harvest‘ın genetik kodlarına sahip bir oyun. Konsollardaki engelleri yaşamak istemeyen geliştiriciler, Grand Theft Auto’yu PC için inşa etmeye başladılar ve 1997’nin Ekim ayında serinin ilk oyunu piyasaya çıktı.
Konsol platformunun sahipleri oyunlarda aşırı şiddet istemeyip; herkesin gülüp eğlendiği, halay çektiği, mutlu mutlu yaşadığı bir dünya resmetmeye çalışmasından canı sıkılan DMA Design, büyükler için bir oyun yaptı. İyi adam yerine, size kötü adam olabilme şansı veren bu oyun; bu nedenle oyun dünyasında çok büyük bir ses getirdi. İstediğiniz arabayı çalabiliyor, silahlarla sivillere de ateş edebiliyor, istediğiniz gibi şehri kaosa sürükleyebiliyordunuz.
Oyuncuları kısıtlamayan bir dünyada –neredeyse– istediğinizi yapma imkanı veren GTA, bir anda dünyada gündeme oturdu. Politikacıların ve uzmanların GTA’yı kötülemeye başlaması, oyunun gençleri şiddete sürüklediğini söylemesi; oyuncuların da durumun böyle olmadığına dair oyunu savunmasından dolayı kısa zamanda çok popüler oldu.
Polemikleri bir yana bırakırsak, şimdi size çok ilginç bir bilgi vereceğim. GTA’da üç şehir vardı ve bu şehirlerin adları şöyleydi: Liberty City, Vice City, San Andreas. Bildiğiniz gibi sonrasında bu şehirlere özel oyunlar çıktı, ancak bu şehirlerin temel aldığı gerçek şehirler hiçbir zaman değişmedi: Liberty City, New York’u; Vice City, Miami’yi; San Andreas ise San Francisco’yu temel almakta.
1999’da ise ilk ek paketi çıkan oyun, normalinden farklı olarak direkt gerçek bir şehri ismiyle konu aldı: Grand Theft Auto: London, 1969. 32 yeni görev, 30 yeni araç eklenen oyunun ana karakteri ise Amerikan serserisi değil, daha bir İngiliz lordu ayarındaydı. Arabayı soldan kullanmak zorunda olmak ise baş ağrısıydı.
Bu ek paketten bir ay sonra ise ikinci görev paketi oyuncularla buluştu: Grand Theft Auto: London, 1961. Oyuna bu sefer çevrim içi bir harita da eklenmişti ve bu harita da Manchester’ı konu alıyordu. Ancak sadece internetten –bedava– indirerek sahip olabileceğiniz bu paket, o zamanlar internetin yaygın olmamasından dolayı sanırım Rockstar’ın en az bilinen GTA oyunu olarak tarihe geçebilir. (İndirilebilir içeriği (DLC’yi) hayatımıza sokan sen misin yoksa Rockstar?) London, 1961; kronolojik olarak en eski tarihli hikayedir. Bu da ufak bir andıç (not) olarak aklınızda bulunsun.
İlk bölümümüz burada sona eriyor. Dünyayı daha şiddetli sarsacak GTA: 2, gelecek bölümümüzde.
